Korkular; Karanlık Korkusu

Çocuk ve korkular..
Sanki ayrılmaz bir ikili gibi geliyor çoğumuza. Hepimiz çocukluğumuza dair korkular hatırlarız. Karanlıktan korkardım, köpekten korkardım, gece yalnız yatamazdım deriz. Bazıları kalıcı olsa da çoğu korkumuz yaş aldıkça geçmiştir. Ya da biz öyle zannederiz. İşte bu nedenle korkuları doğuştan getirdiğimizi, çocukluğumuz boyunca var olduklarını, aklımız erdikçe de yok olduklarını düşünürüz.
Ama aslında öyle değil.

Daha önce kendini tehlikeye atacak kadar cesur olan çocuğunuz, 2-3 yaş civarında birden korkmaya başlayabilir. Önceleri anne babadan ayrılırken ortaya çıkan bu korkular sonra karanlık bir odaya girerken ya da geceleri odasında yalnız yatarken kendini gösterebilir.

Peki 1 yaşındaki çoğu çocuk gözü kara karanlık odaya dalabiliyorken, 2 yaşında bir çocuk neden daha çekimserdir?
Çünkü korku doğuştan getirdiğimiz bir kişilik özelliği değil, tamamen öğrenilen bir davranış biçimidir!

Annesini, babasını, kardeşlerini, yaşıtlarını kısacası çevresindeki herkesi dikkatlice gözlemleyen çocuk öğrenmeye, sonra da öğrendiklerini yorumlayıp korkular geliştirmeye başlar.. 

Bu korkular arasında en sık görülenlerden biri de karanlık korkusudur.

Çocuğun gözünden bakınca karanlık korkusu, sadece, ortamda ışık olmayışından değil, karanlıkta karşısına çıkabileceğini  düşündükleri hayal ürünü unsurlardan kaynaklanır.
Canavarlar, cadılar, hayaletler, vampirler ya da onu korkutan her neyse, çocuk için karanlıkta bulunma ihtimali daha fazladır.
Bu unsurlarla ilgili çocuğun izlediği film, okuduğu kitap, oynadığı oyun sayısı ne kadar fazlaysa korkma ihtimali de o kadar fazla olacaktır elbette. Belirsizlik gibi görünse de çocuğu korkutan aslında bildikleridir. Vampirin ne olduğunu bilmeyen bir çocuğun vampirden korkma ihtimali olabilir mi?
Dikkat edin, çocuğunuzun gündüz boyunca maruz kaldığı korkutucu detaylar arttıkça, gece korkularının dozu da artar.

Özellikle bir de çocuk okul öncesi dönemdeyse gerçekle-gerçek olmayan arasındaki ayrımı tam olarak yapamadığından korkunun dozu daha da artabilir, bazı çocuklarda ağlama nöbetleri, korkulu rüyalar ya da yalnız kalmaya karşı aşırı tepkiye neden olabilir.

Ne yapmalı?

Korku öğrenilen bir davranış biçimi olduğuna göre korkuların artması ya da azalması çocuğu yetiştiren, bakımını üstlenen kişilerin tutumlarına bağlı elbette. Fark etmeden çocuğunuzun korkularını pekiştiriyor olabilirsiniz.

Çocuğunuzu anladığınızı ona hissettirin!

Bu gerçekten çok önemli.
“Korkacak bir şey yok” korkmuş bir çocuğa söylenecek en yanlış ifadedir bu.
Çocuğunuzun girmekten çekindiği odaya gidip “bak bir şey olmadı” demek çocuğunuzu daha çok endişelendirmekten başka bir işe yaramaz.

Çünkü bu durumda çocuğunuz onu anlamadığınızı hissedecek. Hatta onun gözünde var olan bir tehlikeyi sizin fark etmediğinizi düşünecek. Bu durumda kendisini yalnız ve tehlikeyle baş başa kalmış görecek. İşte o nedenle bir çocuk korktuğunda onu "korkacak bir şey yok" diyerek sakinleştiremezsiniz.
Bunun yerine dostça bir üslupla korktuğunu anladığınızı, onun yanında olduğunuzu söyleyin. Rahatça uzanıp açabileceği bir yere koyacağınız lamba ile odayı dilediği zaman aydınlatabileceğini hatta uyku esnasında hafif bir ışığı açık bırakabileceğinizi böylece odanın içini net olarak görebileceğini anlatabilirsiniz.

Çocuğu korkutmayın!

Çocuklar bazen yaramazlığın dozunu artırır, anne babasının sabrını zorlar.
İşte o anlarda, anne babaların çocuklarını sakinleştirmek için kullandıkları yöntemlerden biri de korkutmak olabiliyor.
Sokakta polis gelmesiyle, hastayken çorbasını içmezse doktora gideriz tehdidiyle ya da uslu durmazsan seni bırakıp giderim diyerek çocukta korkunun temellerini atarsınız.
Bu temel bir kez atıldı mı farklı konulardaki korkular da çok çabuk yeşerir unutmayın.

Anne babası tarafından ceza için odasına kapatılan ya da karanlık bir ortamda bırakılan çocuklarda ise en çok karşılaştığımız korku, karanlık korkusu oluyor.
Çocuğun bir hata yaptığında düşünmesini sağlamak bir yöntemdir ama bu yöntemin temeli korkutmaya dayanmaz. Sadece yaptığı hatayı fark etmesini isteriz. Bunun için odasına gönderecekseniz odanın aydınlık, kapısının da açık olmasına dikkat edin.
Çocuğu karanlık yerlere kapatmayı bir ceza olarak asla ama asla kullanmayın!

Uyarılarınız ölçülü olsun! 

Haklısınız artık çevreye güvenmek zor hatta imkansız. Hepimiz bazısı gerçek bazısı hayal ürünü ne hikayeler duyuyoruz ve ister istemez çocuklarımız için korkuyoruz.
"Aman dikkat et seni kaçırırlar bir daha bizi göremezsin" diyen de var, "Aman sokakta kimseyle konuşma organ mafyasının eline düşersin" diyen de.
Elbette çocuklarımızı tehlikelere karşı uyaracağız ama ipin ucunu kaçırmadan.
Çocuğunuzu tedbirli  bir birey olarak yetiştirmeye çalışırken her şeyden korkan bir insana dönüştürme ihtimaliniz de var.
Aşırı koruyucu-kollayıcı bu anne baba tutumundan mümkün olduğunca kaçınmalısınız.

Korkularınızı ayna gibi çocuğunuza yansıtacağınızı unutmayın!

Dedim ya çocuklar korkuları görerek öğrenir. Bu konuda en sık modellenen de anne babadır.
Hayvanlardan çok korkan anne ya da babanın çocuklarında da çoğu zaman aynı korku görülür.
Eğer hayatınızı, davranışlarınızı belirgin olarak etkileyen korkularınız varsa, bunları yenmek için bir yardım almak çocuğunuzda benzer korkuların yerleşmesini engellemek için en önemli adımdır.
Eğer bir köpek görünce yürüdüğünüz kaldırımı değiştiriyorsanız çocuğunuza "hayvanların ne sevimli" olduğunu ne kadar anlatsanız da o duyduğuna değil, gördüğüne inanacaktır.

Çevreye dikkat!

İzlediği filmler, oynadığı oyunlar,okuduğu kitaplar..
Şiddet içeriği çocuğunuzun korkularını pekiştirir. Televizyon ve bilgisayar konusunda son derece hassas  davranmalısınız.Kitaplar konusunda da. Özellikle son dönemde popülerleşen ve hayal ürünü karakterler içeren fantastik kurgu kitaplar çocuklarınızın korkularını artırabilir.
Çocuğunuzun yaşına uygun seçimler yapmaya dikkat edin..

Zorlamayın ve suçlamayın!

Korkmuş bir çocuğu asla ama asla korkusuyla yüzleşmesi için zorlamayın. Bu çaba işleri her zaman daha da zorlaştırır. Karanlıktan korkan bir çocuğu karanlık odada yatırmaya çalışmak, sudan korkan bir çocuğu zorla suya sokmak ya da köpekten korkan bir çocuğa köpek sevdirmeye çalışmak. Hepsi korkuyu daha da pekiştirir.
"Koca adam/kız oldun hala karanlıktan korkuyorsun" diyerek de bir sonuca varamayacağınızı unutmayın anne babalar!
Bu zaten korkan çocuğun bir de suçluluk hissetmesine, size ya da kendisine öfkelenmesine sebep olur.


Siz elinizden gelen tedbiri alsanız da, zaman zaman çocuğunuzun bazı şeylerden korktuğunu gözlemleyebilirsiniz. Eğer bu hayatı etkileyen ciddi bir korku değilse, ona biraz zaman tanıyın. Kendiliğinden kaybolmaması durumunda korkular konusunda ne kadar erken tedbir alırsanız o kadar çabuk sonuca ulaşırsınız. Bu konuda en doğru yol bir uzmandan yardım almak olacaktır.


Psikolog Irmak GÜRCAN KERİMOĞLU



Alışkanlıklar; Tırnak Yeme

Kaygı yaratacak bir durum ya da örnek alınan bir arkadaş.. Çocuklarda çoğunlukla birdenbire ortaya çıkan ve vazgeçilmesi en zor alışkanlıklardan biri.. Bir çocuğun sürekli tırnak yemesi  öncelikle bütün mikrobu, bakteriyi ağza taşıyarak enfeksiyon riskini artırır. Ama bu kadar değil.. Tırnak yeme alışkanlığını çocuğunuzun ruh sağlığına dair bir alarm olarak görebilirsiniz. Anne baba olarak size düşen, onu azarlamak,ikaz etmek,cezalandırmak değil, davranışının altında yatan sebebi bulmaya çalışmak..
Tırnak yeme alışkanlığı çocuklarda genellikle 3-4 yaşlarında başlıyor ve neredeyse her 3 çocuktan birinde görülüyor. Yani yalnız değilsiniz, paniğe gerek yok. Ama durumu hafife de almamak gerekiyor. Tırnak yeme alışkanlığı tıpkı parmak emme gibi davranışsal bir bozukluktur ve üzerinde durulmazsa kendi kendine ortadan kalkma ihtimali az.  


Davranışsal bozuklukların ortaya çıkmasındaki ilk ve en önemli sebep çocuğun ona gerçekten kaygı veren bir durumla karşı karşıya olması. Anne babasıyla sağlıklı bir iletişim kuramayan, sürekli eleştirilen ve güven sorunu yaşayan çocuklarda bu durum daha sık görülüyor. Aile içi huzursuzluk, ilgisizlik, boşanma, yeni bir ortama girme, okula başlama gibi bir stres kaynağıyla nasıl baş edeceğini bilmeyen çocuk aslında bu yolla sizden ve çevresinden yardım istiyor.
İkinci nedense çocuğun bir arkadaşı ya da yetişkinden modelleme yapması, yani tırnak yiyen birini örnek alması.  Bu şekilde kazanılan tırnak yeme alışkanlığından vazgeçmek çok daha kolay, ancak elbette anne baba olarak siz doğru adımları atarsanız..

Eğer çocuğunuzun tırnak yemeye başladığı dönemde belirgin bir stres kaynağı varsa onu ortadan kaldırmaya çalışın.
Anne baba olarak çocuğunuza daha fazla zaman ayırın. Eğer sizin ilginizi çekmek için bu alışkanlığı edindiyse ilgi göstermeniz tırnak yeme davranışını kendiliğinden ortadan kaldırabilir.
Sürekli eleştirmek yerine başarılarına odaklanarak takdir edin. Sürekli eleştirilen çocuklar özgüvenini kaybeder. Kendini ifade yeteneği azalır ve sıkıntılarını yansıtmak için tırnak yeme gibi yollara başvurur.

Tırnak yiyen çocuğu uyarmayın, özellikle de okul öncesi dönemdeyse. Sürekli “elini ağzından çek” demek, çocuk üzerindeki baskıyı artırır, baskı stresi, stres de istenmeyen davranışı. Yani bir kısır döngüye hapsolursunuz. Çocuk tırnak yeme davranışının ailesinin ilgisini üzerinde odakladığını fark ederse bu alışkanlıktan vazgeçmesi zorlaşır. Tüm bu sebeplerle görmezden gelmek çok daha iyi sonuç verir. Çocuğunuz tırnak yemeye başladığında uyarmak yerine dikkatini dağıtacak bir paylaşımda bulunmaya çalışın.

Tırnak yemeyi engellediği iddia edilen oje, krem gibi ürünler tam tersi çocuğun dikkatini daha çok tırnakları üzerine çeker, bunları kullanmak yerine çocuğunuzun tırnaklarını düzenli olarak kesin, törpüleyin, ellerini nemlendirin. Böylece ileri dönem için kişisel bakımı da öğretmiş olursunuz. Özellikle kız çocukları görselliğe daha çok önem verir, bakımlı elleri hoşuna gittikçe tırnak yeme davranışını azaltabilir.

Tırnak yeme bir davranış bozukluğudur ve birçok davranış bozukluğunda olduğu gibi bir uzmandan yardım almak işleri ciddi anlamda kolaylaştırır, unutmayın.  Anne baba olarak baş edemediğinizi hissettiğiniz anda bir uzman yardımı yol gösterici olacaktır.


Psikolog Irmak GÜRCAN KERİMOĞLU
Ankara/2013

Yabancı dili ne zaman öğrenmeli?

Bugün artık her anne baba çocuğu en az bir yabancı dili anadili dibi konuşmayı öğrensin, önce okul hayatında sonra iş hayatında zorluk çekmesin istiyor. Haklılar da.. Yıllık ücretleri bol sıfırlı kreşleri, ünlü kolejlerin ana sınıflarını tercih etmemizin altında yatan sebeplerden biri, belki de en önemlisi yabancı dil eğitimi..

Peki bir çocuğun yabancı dili iyi öğrenmesi, daha iyi bir performans sergilemesi için doğru bir zaman var mı? Hani şu yaşta öğretirseniz ana dili gibi konuşur desek mesela.. 
Genel kanı ne kadar erken başlanırsa o kadar başarılı olacağı yönünde. Ama artık biliyoruz ki genel kanılar çoğu zaman yanlış olabiliyor..  


Aslında bir çocuk doğduğu andan itibaren hatta doğumdan önce, henüz anne karnındayken dil gelişimine başlar. Bebekler doğduklarında, dünyanın neresinde doğarsa doğsun, tüm sesleri çıkarma becerisine sahiptir. Tıpkı şekil verilmeyi bekleyen bir oyun hamuru gibi..
Ama çevrelerinde konuşulan dili duyarak konuşmayı, düşünmeyi, algılamayı öğrenirler. O yüzden bölgeden bölgeye şive farklılıkları var mesela, dışarıdan bir müdahale olmadıkça çocuk ne duyuyorsa öyle konuşuyor çünkü.
Dil gelişimi zihinsel gelişimle de sıkı sıkıya bağlı. Çocuklar doğduklarında beyinlerinde bir yetişkine göre çok daha fazla sinaptik sinir hücresi var. Bunlardan bazıları kullanılmadıkça zamanla işlevini kaybediyor. Dil gelişimi çocuğun zihinsel gelişimini de ciddi anlamda etkiliyor.  

Ama tam da bu noktada yabancı dil “öğrenmekle”, yabancı dil “edinmek” arasındaki farka değinmek lazım. Çünkü bu ikisi arasındaki fark bir kelimeden ibaret değil.
Bazı evlerde birden fazla dil konuşulur. Anne ya da baba yabancı uyruklu olabilir ya da çocuğa bakan kişi farklı bir dil konuşuyordur. Böyle bir durumda çocuk konuşulan dili duyarak,  günlük hayatın akışı içinde “edinir”. Bunun için fazladan bir çaba harcamasına gerek yoktur.
Ancak kreşlerde, okullarda ders olarak verilen eğitimle yabancı dili “öğrenilir”. İstediği kadar oyunla, aktiviteyle olsun.. Yine de bu hayatın rutin akışı içinde bir edinme değil, bir öğrenmedir. Bunun için çocuğun ekstra çaba harcaması gerekir.
Yani bu iki durumu birbirinden iyi ayırt etmek gerekir.

Eğer çocuk ikinci bir dili, annesi, babası ya da bakımını üstlenen kişiden duyarak ediniyorsa bu dillerde konuşma ve düşünme becerisi de edinir ki bu çocuğun zihinsel gelişimi açısından da oldukça faydalı. Bir yabancı dili iyi derecede biliyorsanız çocuğunuzla konuşun. Dil en kolay pratik yaparak öğrenilir.

Ancak okulöncesi dönemdeki bir çocuğa kreşte yabancı dil eğitimi vermek.. İşte tam o noktada durup bir düşünmek lazım. Bu eğitim çocuğuma ne kazandırır? Ne kaybettirir?

Öncelikle çocuk ders olarak öğrendiği yabancı dilde düşünme becerisini kolay kolay kazanamaz. Anadili Türkçe’yse, Türkçe düşünür, sonra çevirir ve İngilizce konuşur. Hele bir de okul öncesi dönemdeki, yani 6-7 yaşından küçük bir çocuktan bahsediyorsak cümleleri ve kelimeleri ezberlemekten öteye gitmesini beklemek çok anlamlı olmaz. Ve her ezberlenen şey gibi bu cümleler ve kelimeler bir süre sonra  unutulmaya mahkumdur..
Yani uzun lafın kısası..

Çocuğunuzu İngilizce dil eğitimi de içeren bir kreşe  verdiğinizde size getirisi, eş dost içinde “hadi say bakalım 10’a kadar” deme hazzından başka bir şey olmayacak..  
Tabi bir de en çok ihtiyacı olan dönemde çocuğunuzun oyun zamanından çalmış olacaksınız..


İkna olmayanlar için, bunu sadece ben söylemiyorum elbette. Araştırmalar da okul döneminde yani 7 yaşından sonra yabancı bir dili eğitimi almaya başlayan çocukların okulöncesi  dönemdeki çocuklara göre çok daha hızlı öğrendiğini ve edindikleri bilgiyi unutma oranlarının da yine daha az olduğunu gösteriyor.. 

Şimdi karar sizin.. 

Psikolog Irmak GÜRCAN KERİMOĞLU
Ankara/2013

Utangaç mı Fobik mi?

Bazı çocuklar diğerlerine göre daha sessiz, daha çekingendir. Yeni girdikleri her ortamda geri planda durmayı tercih ederler. Bu durum kreş çağına geldiğinde iyice belirginleşir. Sınıftaki oyunlara, aktivitelere katılmak konusunda gerçekten isteksizdir. Eğer zorlanacak olursa bu sefer kreşe gitmeye tepki gösterir.
Bu çocuklar anne baba ya da yakın akrabaları dışında yetişkinlerle iletişim kurmaktan da kaçınırlar, sorulan sorulara cevap vermez, o an güvendiği yetişkin her kimse onun arkasına saklanırlar.
Aslında genel anlamda iletişim kurmak konusunda çok başarılı değillerdir ve yalnız kalmaya meyillidirler.
Birçok anne baba böyle bir durumla karşılaştığında çocuğunun sadece utangaç olduğunu düşünür. Biraz daha girişken olması için onu yönlendirmeye çalışır. Hatta bazen daha da ileri gider ve çocuğu zorlar. Ama sonunda kabullenmek zorunda kalır. Çocuğunun huyunu olduğu gibi kabullenmekten başka çare yoktur..

Ama aslında durum sanılandan daha ciddi olabilir.

                                           
Sosyal fobiyi sosyal ortamlarda yoğun bir şekilde hissedilen aşağılanma ve mahcup olma korkusu olarak tanımlayabiliriz. Bu öyle bir korkudur ki, çocuğun yeni girdiği bir ortamda hareket etmesini hatta konuşmasını bile engeller. Bir köşede durup sessizce izlemekten öteye gidemez.
Çünkü.. 
Sosyal fobik bir çocuk çevresindekilerin, yaşıtlarının, sınıf arkadaşlarının hep kendisinden daha iyi, daha başarılı, daha yetenekli olduğunu düşünür. Kendi kendini küçük görmeye, değersiz hissetmeye eğilimlidir.
Peki bir utangaçlıkla sosyal fobi arasındaki farkı nasıl anlayabiliriz?

Çocuğunuz;
Evin dışına çıkacağı zaman fark edilir derecede daha endişeli, daha durgun, suskun oluyorsa,
Herhangi bir tıbbi neden olmadan sık sık mide,karın,baş ağrıları çekiyorsa onu endişelendiren durum ortadan kalktığında ağrıları da kesiliyorsa,
Çok az arkadaş ediniyorsa ya da hiç arkadaşı yoksa, yaşıtlarıyla olmak yerine evde tek başına vakit geçirmeyi tercih ediyorsa,
Okula gitme isteği ve akademik başarısında düşüş varsa,
İletişim kurarken göz kontağı kurmaktan kaçınıyorsa,
Uyku ve konsantrasyon problemleri yaşıyorsa, sosyal fobisi olabilir. Bir uzmana danışmanızda fayda var.

Sosyal fobi küçümsenecek bir sorun değil çünkü. Müdahale edilmezse bir kartopu gibi büyür, iletişimdeki başarısızlıklar yenilerine sebep olur. İleri dönemde madde bağımlılıklarına, depresyona neden olabilir. 

Ama hemen panik yapmayın..
Anne baba olarak sizin de üzerinize düşenler var elbette.
Öncelikle aile içinde,anne baba çocuk arasında sağlıklı bir iletişim sağlanmalı. Sosyal fobi geliştiren çocukların çocuğunun özellikle bebekliklerinde güvenli bir bağlanma sağlayamayan çocuklar olduğunu unutmayın. Önce size güvensin, ardından kendine ve sonra da çevreye.
Çocuğunuzu yetiştirirken korkutmayı bir yöntem olarak benimsemeyin anne babalar. Onu kaçırabilecek insanlar, hapse koyacak polisler, iğne yapacak doktorlar.. Bunlar çocuğun istenmeyen davranışlarını engellemeye yaramaz ama insanlara önyargılı yaklaşmasına neden olur. Elbette çocuğumuzun hiç tanımadığı inanlara koşulsuzca güvenmesini istemeyiz. Çevremiz tehlikelerle dolu. Ama çocuğu dış dünyadan aşırı korkutmak da çözüm değil. Aradaki ince çizgiyi geçmemeye dikkat edin.
Çocuğunuzun hatalarına odaklanmayın. Sürekli ceza vermeyin. Çocuğunuz sadece hata yapmaktan, ceza almaktan korktuğu için kendini geri planda tutmasın.
Bunun yerine her zaman başarılarını takdir etmelisiniz. Bu çocuğu yeni başarılar için çalışmaya motive eder.
Çocuğunuzun yaşıtlarıyla vakit geçirmesi için imkanlar yaratın. Evin içinde sadece anne babasıyla geçirmesin bütün zamanını. Televizyon ya da bilgisayar başında sosyalleşmeyi öğrenemez. Bunun için gerçek iletişim fırsatlarına ihtiyacı var. Çocuğunuz diğer çocuklarla zaman geçirdikçe iletişim becerisi artacak.

Psikolog Irmak GÜRCAN KERİMOĞLU
Ankara/2013