Korkular; Hayvan Korkusu

Evladınızı olası tüm tehlikelerden korumaya çalışırsınız değil mi?
İnsanın içi titriyor çocuğundan bahsederken, mutluysa istem dışı bir gülümseme yayılıyor yüzümüze, hastaysa dünya duruyor sanki.
Peki tüm bunları en derinden hisseden bir anne ya da baba evladına nasıl zarar verebilir ki?
Çok basit.
Onu korkutarak.

Hayvan korkusu, karanlık korkusu, deniz korkusu, doktor korkusu..
Bunları çocuklara biz öğretiyoruz!
Boş, bembeyaz bir tahtaya yazar gibi teker teker yerleştiriyoruz bütün korkuları.
Çoğu zaman disiplin sağlamak, bazen de tehlikelerden korumak için işin kolayına kaçıp korku kartımızı sürüyoruz ortaya. Ve bu yöntem o kadar hızlı işliyor ki, anne babalık tutumuzun bir parçası oluyor hemen.
Sonra bu masum korkular pekiştirildikçe kocaman fobilere dönüşüyor.
Bizim kendi ellerimizle yapıp yuvarlamaya başladığımız o küçücük kar topu, evladımızı içine alıp sürüklemeye başlayınca da yana yakıla çareler aramaya başlıyoruz.

O yüzden gelin oluşmuş bir korkuyu ortadan kaldırmak için uğraşmak yerine önce korku oluşturmamak için neler yapabiliriz bakalım.
 
Çocuklarda özellikle de 2-6 yaş arası en çok gördüğümüz korkulardan biri hayvan korkusu. Çocuğunuzun sokakta bir kedi ya da köpek görünce kaçacak yer aramasını ya da ağlama krizine girmesini istemiyorsanız dikkat etmeniz gereken bazı temel kurallar var.


-Çocuğunuz bir hayvanla karşılaştığı anda anne baba olarak söylediklerinize ama özellikle  tepkilerinize dikkat edin.

Kızınız ya da oğlunuz ufacık elleriyle parkta yatan köpeğe ya da bacaklarına dolanan bir kediye uzandığında "aman dikkat et ısırır, aman yavrum sıkma tırmalar" diyorsanız ya da işi bir adım daha ileriye götürüp çocuğunuzu kaptığınız gibi oradan uzaklaştırıyorsanız, korkunun temellerini attınız demektir.
Aslında içgüdüsel olarak sadece çocuğunuzu korumak, onun zarar görmesini engellemek için böyle davranıyorsunuz muhtemelen.
Nihayetinde çocuk, çekiverir kedinin kuyruğunu o da tırmalar, sonra doktorlar, aşılar..
Felaket senaryoları yazmakta üstümüze yok anneler, babalar.
Sakin olalım.
Gözümüz çocuklarımızda olacak elbette.
Hatta en güzeli ilk adımı bizim atmamız, bu bize yol gösterme fırsatı da verir.

"Ne kadar tatlı bir köpek değil mi, kulaklarının arasını sevmek ister misin, bakalım bize alışacak mı?"

"Tatlım biliyor musun kediler en çok başlarının sevilmesinden hoşlanır, ama kuyruklarının çekilmesini o kadar sevmezler. O zaman sinirlenebilirler. Hadi gel beraber başını sevelim"

Sizin bir hayvanla temas kurduğunuzu görmek zaten çocuğunuza en net mesajı verir;
"korkacak bir şey yok, hayvanlara yaklaşılabilir"

Çocuklar çoğu zaman sözlerinizi dinlemez bile, tavırlarınıza bakarlar.
Bir sokak köpeği görünce kendinizi karşı kaldırıma atıyorsanız daha fazla söze gerek yok zaten. Çocuğunuz köpeklerden korkması gerektiğini anladı bile.

-Kesinlikle çocukları hayvanlarla korkutmayın.

Korkuyu bir disiplin aracı olarak kullanmak bizim kültürümüzde var aslında.
Çoğumuz böyle büyüdük.
Ve şimdi her ne kadar değişmeye çalışsak da, zor bir anda bu eski alışkanlık çıkıyor su yüzüne.
Uzun vadeli etkisini unutuyoruz ve anı kurtarmak için savuruyoruz bir tehdit.
"Sakın elimi bırakma sonra köpekler seni ısırır"
"Yaramazlık yaparsan teyzenin kedisi seni tırmalar"
"Çiçeklere sakın dokunma, arılar seni sokar"
"Toprakla oynama bak böcek çıkar"

Yapmayın anne babalar.
Kolaya kaçmayın.
O tertemiz zihinleri korkularla doldurmayın.

-Okul öncesi dönemdeki bir çocuğa,  yaban hayatı tüm gerçekleriyle anlatan belgeselleri izlettirmeyin.

Hani şu aslanların ceylan yavrularını yakalayıp sonra da kanlar içinde parçalayıp yedikleri belgesellerden bahsediyorum. Biz yetişkinler bunun doğanın dengesi gereği olduğunu biliyoruz ama böylesi bir görüntüyü izleyen çocuk dehşete düşer, korkar. İşte çocuk belgeselleri bu yüzden var.


-Çocuğunuzun böyle bir korku geliştirmeye başladığını hissettiğiniz an, masallar yardımınıza koşabilir.
Siz her ne kadar dikkat etseniz, korkuyu bir disiplin aracı olarak kullanmasanız da ne yazık ki kullanan anne babalar olacak çevrenizde. Ve sizin çocuğunuz, bu anne babaların çocuklarıyla bir arada bulunacak. Onlarla konuşacak ve belki de korkuları onlardan öğrenecek. İşte böyle bir durumda korkunun yerleşmemesi için size iş düşüyor yine.
Küçük bir köpeğin prensesle beraber seyahat ettiği ve çok eğlendikleri bir hikaye, konuşan bir kedinin küçük çocukla beraber yaşadığı maceralar. Tamamen sizin yaratıcılığınıza kalmış.
Yeter ki hayvanların kendileri zarar görmedikçe insanlara zarar vermeyeceklerini anlatın.

- Kriz anlarında sakin olun, korkuyu pekiştirecek tepkilerden kaçının.

Diyelim ki çocuğunuz olanca merakıyla komşunun köpeğine koştu ve o anda fark etmeden hayvanın kuyruğuna bastı. Köpek de can havliyle havladı. İşte olası bir kriz anı.
Önce tehlikeyi ortadan kaldırın.
Korkmuş çocuğunuzu kucağınıza alın, sakinleştirin, kendini güvende hissetmesini sağlayın.
Tüm bunları yaparken sakın "ben sana demedim mi" diye söylenmeyin.
Bu krizi çocuğunuza doğru bir mesaj vermek için fırsata çevirin.
 "Bugün köpeğin canı biraz sıkkın anlaşılan, seninle oyun oynamak istemiyormuş, ama merak etme eminim başka bir gün seninle oynamak için can atacak, aslında üstüne doğru koşmadan oyun oynamak istiyor mu diye bir baksan daha iyi olur sanki" deyin.
Dikkat etmesi gerekenleri ona anlatabilirsiniz.
"Eğer canını yakarsan, kulağını çekersen ya da çok sıkarsan hayvanlar sinirlenir, o zaman bir daha yanımıza da gelmezler"  
Çok fazla ayrıntıya, uzun uzun cümlelere gerek yok. Yaşına uygun kısa ve açıklayıcı cümleler işimizi görür.

-Korkan bir çocuğun asla üzerine gitmeyin.

Sadece hayvan korkusu için geçerli değil bu kural, çocuğun hiçbir korkusunun üzerine bilinçsizce gitmeyin.
 "Korkacak ne var" demeyin.
 "Korkunu anlıyorum" deyin.
 Tutup da elinden çeke çeke bir köpeğin yanına götürmek zorla sevdirmeye çalışmak işleri daha da kötüleştirir emin olun.
Bunun yerine siz davranışlarınızla örnek olun.
Gidip bir köpeğin başını okşayın mesela.
Üstelemeden, doğal akış içinde yapılan, birkaç tekrarın ardından çocuğunuzun güveni de yavaş yavaş artacaktır.

-Çocuğunuzu doğayla tanıştırın ve doğaya saygı duymayı öğretin. 

Ne yazık ki çocukların çoğu dünyayı sadece ekrandan tanıyor. Çok eğitici televizyon programları izlettiriyoruz, renklere, şekillere, sayılara, harflere dair videolara boğuyoruz belki ama unuttuğumuz bir şey var, bunların hepsi sanal.
Tamam, eskisi gibi güvenli değil artık mahalleler, yeşil bir alan bulmak çok daha zor. Ama çocuklarımızın sağlıklı gelişimi söz konusuysa elimizden gelenin en iyisini yapmak zorundayız. En azından hafta sonu alın çocuğunuzu, bir kursa bir derse koşturmak yerine bir parka götürün. Ağaçlara dokunsun, çimlerde uzansın, yapraklara bakıp her birinin farklı olduğunu keşfetsin, karıncaların kırıntı taşıyışını izlesin, yerlerde sürünerek bir böceği takip etsin. Bu ona bir kreşin ya da kursun verebileceğinden çok daha fazlası demek.
Bugün çevremizde kendisi dışında hiç bir canlıya yaşam hakkı tanımayan bunca insan varsa sebebi o insanları yetiştiren anne babalar. Eğer çocuğunuzun yaşam hakkına saygı duyan bir insan olmasını istiyorsanız, önce siz doğaya duyarlı olmalısınız.
Çocuğunuzun gözü önünde elinizdeki çöpü yere atıyorsanız, size sevgiyle yaklaşan bir hayvanı şiddetle kovalıyorsanız, muhtemelen tıpkı size benzeyen bir çocuk yetiştireceksiniz. Ne acı..

-Çocuğunuz hayvanlardan korkuyorsa bir evcil hayvan edinebilirsiniz. 

Elbette köpekten korkan bir çocuğa köpek alın demiyorum. Ama küçük bir akvaryum balığı, bir kaplumbağa ya da kuş. Çocuğunuzun hayvanlarla tanışması ve dostluk kurabilmesi için vesile olabilir. Üstelik çocuğa bir hayvanın sorumluluğunu vermek, onun sorumluluk duygusunu tanımasına ve öğrenmesine de yardımcı olabilir.
Aslında sadece korkuları olan çocuklar için geçerli değil bu durum, tüm çocukların (eğer şartlar izin veriyorsa) bir evcil hayvanı olması onların gelişimi için olumlu etki sağlar.

-Eğer çocuğunuzun korkusuyla baş edemiyorsanız bir uzmana danışmaktan çekinmeyin. 

Bazı durumlarda korku o kadar yerleşmiş ve büyümüştür ki, anne baba olarak sizin yaptıklarınız sorunu ortadan kaldırmaya yetmez. İşte böyle bir durumda bir uzmandan yardım almak atılacak en doğru adım olur.


Tüm bunlar bir yana, hayvan sevgisi tahmin ettiğinizden çok şey katıyor insana.
Vefayı, karşılıksız sevmeyi, hesap kitap yapmamayı, hissettiklerini dümdüz, kılıflamadan göstermeyi bize hatırlatan bir tek onlar sanki.



Psikolog Irmak Gürcan Kerimoğlu