Çocuklarda ve Ergenlerde Cinsel Eğitim

Anne baba olmanın en çok sabır isteyen yanlarından biri; çocuklara öğrenmeye en açık oldukları anlarda yani soru sorduklarında, doğru ve aynı zamanda tatmin edici cevaplar vermek.  
Çocuklar çok soru sorar ve bu son derece normal çünkü nolar sürekli keşfediyorlar, sürekli öğreniyorlar, dünyada bir çocuk için merak edilecek çok aça çok şey var. 
Bir yaş civarı "Bu ne?" diye başlıyor bu sorular silsilesi. 
"Neden?" le devam ediyor
Soruların sayısı da, verilecek cevabın zorluğu da gün geçtikçe artıyor.
Ve sonra bir gün en eğitimli, en donanımlı, en açık görüşlü anne babanın bile yüzünde bir kızarmaya, hafiften bir ateş basmasına, çoğunlukla kekeleme ve nihayetinde geçiştirmeye neden olan o sorular geliyor.
Çocuğumuz cinsel kimliğini, bedenini merak etmeye başlıyor ve bu konuda sorular sormak, bizimle konuşmak istiyor. 
Bazı anne babalar "ayıp" diyerek üzerini örtmeye çalışıyor bu merakın. 
Farklı sebepleri var. 
Çoğumuz anne babamızla böyle konuşmalar yapmadan büyüdük. Çocuksu merakımızı sadece arkadaş sohbetleri ile gidermeye çalıştık. Yalan yanlış bilgiler yerleştirdik zihnimize. Ve bu nedenle yetişkin hayatımızda bile zorluklar yaşadık. Üstelik bunları da kimselerle paylaşamadık. 
Şimdi çocuklarımızla konuşmak da zor geliyor o yüzden.
Bir de şimdiki çocukları düşünün. Öğrenebilecekleri bizim zamanımızdaki gibi, arkadaş sohbetleriyle sınırlı değil. 
İnternet dediğimiz bilgi havuzunda öyle yanıltıcı öyle kirli bilgiler var ki. 
Üstelik tek tehlike çocuğumuzun yanlış bilgilenmesi de değil.
Ne yazık ki kötü niyetli yabancılar da internet aracılığıyla artık evimizin tam da içinde.
Çocuklarımıza cinsellik hakkında doğru, net ve tatmin edici bilgiyi bizim vermemiz, bu nedenle çok önemli, vermeliyiz ki çocuğumuz kafasında soru işaretleriyle bir arayışa girmesin.   

Gelin, en başından başlayalım. 
Çocuğumuzun küçük yaşlarda bedenini keşfi ve cinsel kimliğini oluşturması için rol model arayışına girdiği zamandan, yani okul öncesi dönemden. 
Çocuklar "mahremiyeti" doğuştan bilmezler. 
Bu yüzden çıplak gezmek onlar için garip değil hatta keyiflidir. 
İşte tam bu noktada bizim toplumumuzda sıkça yapılan, temeli bilinç altımızda yer etmiş cinsiyet ayrımcılığına dayanan yanlışlarımız girer devreye. 
Eve akraba/misafir gelir, anne baba övgüyle seslenir, "oğlum aç da pipini göster bakalım". 
Artık bunu yapan yok sanıyorsunuz değil mi? 
Yanılıyorsunuz. 
En eğitimli anne babalar bile bazen bu "şirin" oyunun içinde buluyor kendini. 
Ama aynı aile kız çocukları üzerindekini çıkarmaya çalışsa, "kızım ayıp, kapat çabuk" deyiverir. 
Ve çok küçükken işleniyor zihinlere bu çifte tarife. 
Erkeklere cinsel dürtüleriyle hareket etme özgürlüğü varken, kadınlar hep edepli olmalı. 
Hatta erkeklerin bu dürtüsel özgürlüğü, bir kadının beden özgürlüğünü ihlal etse bile hata öncelikle kadında aranmalı. Çünkü o erkek, çünkü o çocukken pipisini sallaya sallaya evde koşardı. 
Ama bir başka evde küçük bir kız çocuğu ayıplanarak, azarlanırdı. 
Neyse.. 
Onca lafın bir amacı var elbet. 
Siz çocuklarınıza bunu yapmayın. Kız ya da erkek her çocuğa bedeninin kendi özeli olduğunu korkutmadan, ayıplamadan anlatın.  
Örneğin deniz kenarında 2-3 yaşlarındaki çocuğunu kendi ya da karşı cinsten arkadaşının cinsel organını hayretle incelerken görüp, ardından da soru sorunca dehşete kapılmış, ne yapacağını şaşırmış olan vardır mutlaka aramızda. 
Sakin olun lütfen.
Siz "kapat çabuk, bir daha görmeyeyim" ya da "çocuklar böyle konuşmaz" dediğinizde çocuğunuzun merakı geçmez. Tam tersi daha çok merak eder. Hatta bu merakı gidermek için harcadığı zaman ve çaba artar. Ama gizli gizli. Ve suçluluk duyarak. 
Oysa böyle bir anda kısacık bir açıklama belli bir süre o merakı gidermeye yeter. 
"Bu senin bedeninin bir parçası. Tıpkı diğer organların gibi. Senin gibi sağlıklı bütün erkek çocuklarında da var. Ama yine de etrafta başka insanlar varken mayonu çıkarmamalısın. Çünkü vücudunun bu bölümü sana özel"
Kız çocuklarında ise dikkat etmemiz gereken bir önemli ayrıntı var. 
O da ilk kez erkek bedenini gören kız çocuğunun kendisinde bir "eksik" olduğunu düşünme ihtimali. Neden erkek kardeşi gibi ayakta çiş yapamaz mesela, bunu merak eder. Yine net olmak en doğrusu.
" Erkek ve kızların bedenleri birbirinden farklıdır. Çevrendeki diğer kız çocuklarının vücudu sana benziyor. Ama kardeşin/ arkadaşın ve diğer erkek çocuklarının vücudunda senden farklı bir organ var. Sen çok sağlıklı ve güzel bir kızsın"
İşte bu kadar.. 
Zor değilmiş değil mi? 
Elbette sorular bununla sınırlı kalmayabilir. Ama bu bakış açısıyla vereceğiniz neti kısa ve açıklayıcı yanıtlar tüm o zor sorularla baş etmenizi sağlar. Sonrasında çocuğunuza ayıracağınız kaliteli zamanla sevdiği aktiviteleri yaparak, oyun oynayarak dikkatini başka yöne çekebilirsiniz.  

4-5 yaşına geldiğinde çocuklarda hayattaki yerini ve cinsel kimliğini anlama, oluşturma çabaları daha net görülür. Özellikle de oyunlarda. Kız çocuklar evcilik oynamayı sever. Kendisi anne olur, erkek çocuklarından baba olmasını ister. Oyuncaklarını bebek yapar. Çevresinde gördükleriyle şekillendirir oyununu. Dikkat edin bazı kız çocukları oyun oynarken bebeklerini azarlar, babanın kendisine yeterince yardım etmeyişinden yakınır. Aslında bu oyunlar içinde evrildikleri ortamın bir yansımasıdır. 
Anne babaları endişelendiren el ele tutuşma, dudaktan öpme girişimleri de çoğunlukla bu dönemlere denk gelir. Böyle bir durumla karşılaşınca bağırıp çağırmak, sert tepkiler vermek doğru değil. Unutmayın cinsel eğitimle ilgili yol haritamız, gereken açıklamayı yapmak ve dikkati başka yöne çekmek. 
Yasaklanan her şey çocuk için daha caziptir, unutmayın. 
Okul öncesi dönemde, özellikle de aileye yeni bir bebek katılıyorsa çocukların en sık sorduğu sorulardan biri "bir bebeğin nasıl olduğu ve nasıl doğduğu". Eğer çocuğunuz 3 yaş civarındaysa açıklamanız gerçekten sade olsun. Çünkü bu dönem çocuğu ne merak ederse onu sorar. Soyut düşünme aşamasına gelmemiştir. Somut açıklamalar merakını giderir. 
"Kardeşin karnımın içinde, ona özel bir yerde büyüyor ve yeterince büyüdüğünde, doğma zamanı geldiğinde hastaneye gideceğiz ve doktorlar benim canımı acıtmadan onun doğmasına yardımcı olacak."
5 yaş civarı içinse bu açıklama tatmin edici olmaz. Peşinden hızla gelecek soruları karşılamak ve yanlış anlamalara da mahal vermemek için açıklamanızı biraz daha kapsamlı tutabilirsiniz. 
"Bir bebeğin dünyaya gelmesi için hem anne hem de babaya ihtiyaç var. Babada tohuma benzeyen annede de yumurtaya benzeyen (ama yediğimiz yumurta olmayan) organlar var. Ve ikisi bir araya gelince bebek oluyor. Annenin karnında özel bir bölüme yerleşiyor ve orada büyüyor. Sonra yeterince büyüyünce de doktor amcalar annenin canını acıtmadan bebeğin oradan çıkmasına yardım ediyorlar. Böylece bebek doğmuş oluyor."
Bu ortalama bir merakı gidermeye yeterli olur. 
Ama çocukların hayal güçleri bazen gerçekten inanılmaz olabiliyor. Öyle sorular gelebiliyor ki, kafamızdaki cevap kalıbının tamamen dışına çıkabiliyor. İşte böyle anlarda da dürüst olmak en doğrusu. 
"Tıpkı senin gibi ben de merak ettim bunu. Bana biraz izin verirsen doğru şekilde öğrenip sana da anlatabilirim" 
Bu yanıt çocuğa merakının ve bu konularda konuşmanın son derece normal olduğunu, ve sizin de onun sorularına değer verdiğinizi gösterir. Tabi bunu bir geçiştirme yolu olarak kullanmayacak, araştırıp doğru yanıtı en kısa sürede vereceksiniz. 
Cinsel eğitim konusunda çocukları azarlamak, utandırmak, susturmak ne kadar yanlışsa, modern olmak adına, gereğinden fazla ayrıntıya boğmak da o kadar yanlış. Bunu bizzat yaşadığım bir olayla daha net anlatabileceğimi düşünüyorum.
Okul öncesi hazırlık sınıfında 5-6 yaş grubuna gönüllü danışmanlık yaptığım bir dönemde, kız çocuklarımızdan biri son dönemde saldırganlaştığı, arkadaşlarıyla uyumunu yitirdiği için öğretmenleri tarafından bana yönlendirildi. Bu küçük kız çocuğu oyun oynarken bir arkadaşı kendisine çarpsa ya da top gelse kıyameti koparıyor, yumruk atmaya, saldırmaya çalışıyordu. Bu durum öyle bir hal almıştı ki sınıf arkadaşları oyunlara onu almak istemiyordu. Hem çocukla hem de ailesiyle yaptığım görüşmelerde, bir bebek bekleyen ailesine yakın dönemde bebeğin nasıl olduğuyla ilgili sorular sorduğunu, doktor olan annesinin de yumurta ve spermleri uygun gördüğü dille kızına anlattığını öğrendim. Ama annenin onca detayın içinde gözden kaçırdığı küçücük bir ayrıntı kızının hayal gücüyle birleşince ortaya uyum sorunu çıkmıştı. Çünkü küçük kız kendisinde tıpkı yediğimiz yumurtaya benzeyen, düşerse kırılabilecek bir yumurta olduğuna, yumurtası kırılırsa da hiç çocuğu olmayacağına inanıyordu. Tüm hırçınlığının sebebi de buydu.  

Cinsel eğitimin bir başka boyutu da çocuğun hazzı fark etmesi.
Cinsel organına dokunmanın ya da bir yere sürtünmenin hoşuna gittiğini keşfeden çocuk bunu tekrarlama eğilimine girer. 
Bu NORMAL.
Çocuğunuzu dikkatle ve doğru yönlendirmeniz önemli. 
Kınamak, ayıplamak, "oynarsan kopar ya da düşer" gibi cümlelerle korkutmak, utandırmak, bağırmak, ceza vermek yok!
"Bu davranışın hoşuna gitmesi normal. Ama çevrende birileri varken nasıl çıplak gezmiyorsan  bunu da yapmamalısın. Unutma senin vücudun sadece sana özel" 
Anne babalar sıklıkla çocuklarının bu keşfini fark edince korkar ve hatta uzaklaşır. Yani babalar kız çocuklarını, anneler erkek çocuklarını kucaklarına almaktan, öpmekten, sarılmaktan çekinirler. Oysa böyle bir tutum çocuğunuza yanlış bir şey yaptığı için anne ya da babasının onu artık eskisi kadar sevmediği mesajını verir. 
Oysa yapmanız gereken çocuğunuzun dikkatini başka yöne çekmek ve her zaman sevginizi doya doya göstererek, duygusal açlığa düşmesini engellemek. 
Bu dönemde spor, yürüyüşler, müzik gibi aktiviteler çocuğunuzun enerjisini boşaltmasına ve dikkatini dağıtmaya yardımcı olur. Ve bedeni üzerinde gereğinden fazla yoğunlaşmasını engeller. 
Çocuğunuzun farklı gelişim evrelerinde farklı ilgi alanları olacaktır. 
Cinselliğin, cinsel kimliğin ön plana çıktığı bir başka gelişim evresine elbette ergenliğe giriş. 
Sadece meraktan değil, çocuk bizzat tanık olduğu, kendi bedenindeki değişimi de anlamlandırmaya çalışır bu dönemde. 
Üstelik artık çocuk gibi hissetmediği için anne babasına soru sormakta istekli ve rahat olmazlar. 
Arkadaşlar, internet bu konuda cevap aradıkları mecralara dönüşür. Ama daha önce de söylediğim gibi karşılarına yanlış bilgilerin ve hatta yanlış kişilerin çıkması bu kadar muhtemelken, anne baba olarak bizim devreye girmemiz ve çocuklarımızın akıllarındaki soru işaretlerini gidermeye çalışmamız son derece önemli. 
Çocukların artık daha erken, 9-10 yaş civarı ergenliğe girmeye başladığını da göz önüne alacak olursak, geç kalmadan en azından belirli konularda açıklamaları yapmış olmalısınız. Aksi takdirde gelişimin son derece normal bir parçası olan ilk adet ya da ilk ereksiyon ergenler için travmatik bir hal alabiliyor. 
Bizim kültürel yapımızda hem anne baba, hem de çocukların daha rahat iletişim kurabilmesi için kız annelerin kız çocuk, babalarınsa erkek çocukla bu konuşmaları yapmasını tavsiye ediyorum. Ama bu durum elbette aile içi dinamiklere göre farklılık gösterebilir. Anne ya da babanın olmaması ya da taraflardan birinin ilgisizliği durumunda anne ya da baba her iki cinsten çocuğuyla bu konuda konuşabilir. Ama dediğim gibi ergenliğe kadar devam eden hayat alışkanlıklarımız kız çocuklarının anne, erkek çocuklarının baba ile diyaloğunu kolaylaştırıyor. Yani o güne kadar kızıyla paylaşımı sınırlı bir baba, oturup ilk adeti konuşmaya çalışınca çocuk utanabiliyor ve soru sormaktan çekinebiliyor. Babanın durumu da siz gözünüzde canlandırırsınız zaten. 

Kız çocuklarına yapılacak açıklamalarla başlayalım. 
Öncelikle kızınızın size soru sorduğu anları ıskalamayın. Bu anlar onun öğrenmeye an açık olduğu zamanlar. Geçmiş dönem bilgilerinin doğruluğu da oldukça önemli üstelik. 
Siz banyoda ped gördüğünde "bu ne" diye soran 5 yaşındaki bir kız çocuğuna ayıp derseniz, o çocuk 10 yaşında ergenliğe girerken adetin son derece normal olduğuna ikna olması kolay olmayacaktır. 
Ergenlik kızınızda hem ruhsal hem de bedensel belirtiler vermeye başladıysa onu soru sorması için cesaretlendirebilirsiniz. 
Birçok kız çocuğu memeleri büyürken hele bir de arkadaşları arasında alay konusu olursa gizleme çabasına girebilir. Bacaklarındaki tüyler belirginleşince yazın bile uzun çoraplarından vazgeçmeyebilir. Kasık tüylerinden dolayı havuza denize gitmek istemeyebilir. Daha küçüksün diyerek ciddiye almazsanız ergenlik nedeniyle zaten hassaslaşan kızınız daha çok içine kapanabilir. O yüzden paylaşımcı olmanız, sohbet etmeniz, kızınızı gerçekten zorlayan durumlar için makul çözümler üretmeniz anne kız iletişiminizi kuvvetlendirir. Bunları öyle karşınıza alıp ders verir gibi anlatmayın. Günlük hayatınızın içine yaymaya çalışın. Beraber çıkacağınız bir yürüyüş ya da oturup içeceğiniz çay sırasında sohbetin içinde verin mesajlarınızı. 
Ergenliğe hazırlanan kızınızı bilgilendirmeniz gereken bir diğer önemli konu da adet yani mensturasyon. 
Artık çocuklar bizim çocukluğumuz kadar saf değil, çokça uyarana maruz kalıyor, çok biliyor ama yine de anne kız arasında bu konunun konuşulmasını gerçekten önemsiyorum. Üstelik biz her şeyi biliyorlar zannederken, ilk adet kanamasıyla (çocukların artık erken adet gördüklerini de hesaba katarak söylüyorum) dehşete düşen kız çocukları olduğunu da biliyorum.  
Bir sohbet esnasında kızınıza yakın zamanda adet görmeye başlayabileceğini. Bunun büyümenin son derece normal bir parçası olduğunu, böylece genç kızlığa adım attığını anlatmalısınız. Adet kanamasıyla vücuttan atılan kanın, vücudun artık ihtiyaç duymadığı bir kan olduğunu, dolayısıyla bu kanamanın ona zarar vermeyeceğini, canını acıtmayacağını, bazen ufak karın ağrılarına sebep olsa da bir hastalık olmadığını söyleyin. Adet döneminde pedi nasıl kullanacağını isterse gösterebileceğinizi, her zaman olduğu gibi bu dönemde de kişisel temizliğe dikkat etmesinin önemli olduğunu eklemeyi de unutmayın. 
Kızınıza her şeyi bir anda anlatmaya da çalışmayın. Bir başka sohbetinizde kadınların neden adet gördüğünden bahsedebilirsiniz. Aslında bunun ileride çocuk sahibi olmasını sağlayacak sistemin bir parçası olduğunu, kadınların vücudunun her ay buna otomatik olarak hazırlandığını ve yumurtalık bölgesinde daha fazla kan depolandığını ve bebek olmadığında da depolanan bu fazla kanın vücuttan atıldığını anlatmanız ortalama 9-12 yaşlarında bir kız çocuğu için yeterli olacaktır.       
Gelelim erkek çocuklarına. 
Onlar kız çocuklarına nazaran biraz daha çekingen olabiliyorlar. 
Tabi çocuğun anne babasıyla geçmişten bu güne nasıl bir iletişimi olduğu da bu soruları sorup sormamasını etkileyebiliyor. 
Erkek çocuklarında da sesin kalınlaşması, testislerin ve penisin büyümesi, yüzde ve vücutta kıllanma  ile belirgenleşen ergenlik sürecinde, en çarpıcı gelişmelerden biri çoğunlukla uykuda yaşanan ereksiyon. Bu konuda yeterince bilgisi olmayan erkek çocukları altına kaçırdığını düşünerek utanabiliyor ve bu konuda konuşmaktan çekiniyor. 
Oysa çocuk ergenliğin ilk sinyallerini vermeye başladığında sorularının cesaretlendirilmesi ve olabildiğince yalın, net şekilde cevaplanması gerekiyor. Tabi bir de bedenine dair hiçbir ayrıntının alay konusu edilmemesi önemli. 
Babalara bu konuda büyük sorumluluk düşüyor. Evinizde sizi rol model alan ve hızla büyüyen bir ergen var. Öyle ki bir gün banyoya girdiğinizde oğlunuzu henüz çıkmamış sakallarını traş etmeye çalışırken görebilirsiniz. Ya da evde bağırıp çağırmaya, annesinin, kız kardeşinin giydiklerine karışmaya çalışan konsantre bir baba kopyası dikkatinizi çekebilir. Bu tamamen sizin aile içi dinamiklerinize, hal ve tavırlarınıza, babalık tarzınıza göre farklılık gösterebilir. 
Baba oğul sohbetleri de tıpkı anne kız sohbetleri gibi günlük hayatın rutini içinde olmalı. Yani oğlunuzu karşınıza alıp da "bak oğlum" diye başlayan bir konuşma yapmaya kalkmayın. 
"Oğlum senin sanki boyun uzadı bu ara ya da sesin yavaş yavaş kalınlaşıyor sanki" gibi cümlelerle sohbet açabilirsiniz. Sonrasında da "büyüyorsun tabi, gün geçtikçe değişeceksin ve bu son derece normal, merak edersen ben de sana büyürken nelerin değiştiğini anlatabilirim. Sonuçta aynıları bende de oldu" gibi bir pas atın ortaya mesela. Oğlunuz o an olmasa bile cesaretlendirmelerinizle kısa süre sonra büyürken nelerin değişeceğini size soracaktır. 
İşte o soru sorduğu an önemli. O anı kaçırmayın. 
Sonrasında elleri kolları, boyu gibi vücudunun diğer organlarının da yani penis ve testislerinin de büyüyeceğini anlatın. Koltuk altı, kasıkları, yüzünde kılların belirginleşeceğini söyleyin. Hatta ailenize özgü durumlar varsa paylaşın bu sohbeti keyifli bir hale çevirirsiniz böylece. Mesela "bizim ailede sırtımız da hep kıllıdır, yazın bile kazakla gezeriz". Çocuğunuzu böylece diğer arkadaşlarının dikkatini çekip alay konusu olabilecek bir özelliğiyle barıştırmış hem de ailesiyle ortak bir noktasını vurgulamış olursunuz. 
Önemli ayrıntılardan biri daha önce de bahsettiğim ereksiyon. Özellikle de gece yaşanan ve sabah çocuğun çamaşırını nemli bulmasına sebep olan ereksiyon. Çocuğa bunun da, boyunun uzaması, sakallarının çıkması gibi son derece normal bir durum olduğunu anlatın. Yetişkin bir erkek olma yolunda bir adım daha ilerlemiş olduğunu söyleyerek güven verin. 

Hem kız hem de erkek çocuklarında en önemli nokta aslında anne baba olarak akıllarına takılan bir şey olduğunda iletişime açık olduğunuzu göstermeniz. Bunun için;
-Çocukların sorularına asla duyarsız kalmayın, uygun olmayan bir ortamda soru gelmiş olsa bile çocuğunuza “eve gidince bunu daha rahat konuşabileceğinizi “söyleyin. Ayıplamayın. Merak etmesinin normal olduğunu, hatta sizin de onun yaşındayken aynı şeyleri merak ettiğinizi söyleyin.

-Çocuklarınız cinsellikle ilgili bir soru sorduğunda, sakin olun. Ses tonunuz ya da yüz ifadenizdeki değişimler yaşı ne kadar küçük olursa olsun çocukların dikkatinden kaçmaz. Anormal bir şey olduğunu hisseden çocuğun ya konuya ilgisi artar ya da utanır ve sormamaya başlar.

-Açıklamalarınız sırasında cinsel organlara isim takmayın. Penis,vajina, testisler, memeler. Bunlar bizim jenerasyon için tabu kelimeler. Hala utanırız. Ama artık biz bu yanlışı sürdürmeyelim. 

-İletişime açık, net, yalın olun ama bunun yanında çocuklarınıza mahremiyeti de öğretin. 
Bu sadece lafla olmaz elbette. Küçük bir çocuğun odasına girerken, kapıda durup “tatlım gelebilir miyim” diye soran bir anne baba çocuğuna "bu oda senin, senin özel alanın" mesajı verir. Böylece çocuğundan kendi yatak odasına da kapıyı çalıp girmesini isteme hakkına da sahip olur. 
Çocuk da bunu anlar ve anlayışla karşılar. 
İşte bu mahremiyettir, hani cinsel eğitimin temeli olarak gördüğümüz o mahremiyet.

-Çocukların yanında konuştuklarınıza dikkat edin. Zaman zaman annelerin özellikle de kadın kadına sohbetlerde nasılsa yaşı küçük anlamaz diye düşündüklerini ve rahat rahat sohbet ettiklerini ya da  çocuğun dikkatini çekecek şekilde fısıldayarak konuştuklarını görüyorum. Her iki durum da zamansız merak uyandırır unutmayın.

-Çocukla sağlıklı bir iletişim cinsel eğitimin de temeli elbette. Koşulsuz sevgi ve güven hissi çocuğun merakını gidermek için size yönelmesini sağlar. 
“Benim çocuğum bunları hiç sormadı hiçbirini yaşamadı” diyen anne babalar ne büyük bir yanılgı içinde!
 Çocuğunuz bunları yaşadı ama size göstermeden.
 Çocuğunuz bunları sordu ama size değil başkalarına. 
Ve işin kötüsü ne biliyor musunuz? 
Siz bu sürece dahil olmadığınız için öğrendiklerinin doğru olup olmadığını bile bilmiyorsunuz.

-Belli dönemlerde kız çocuklarının anneyi erkek çocuklarının babayı kıskanması belki zaman zaman biraz düşmanca davranması, karşı cinsten ebeveyne ilgisinin artması normal. 
Ama çocukların bu ilk aşkı yetişkinlerin tanımladığı aşktan çok farklı elbette. 
Anne ya da babasıyla evlenmek istediğini söyleyen çocuğa, “sus bir daha duymayayım” demek kadar “tabi evleniriz” demek de yanlış.
 Bunu bir şaka olarak görmek eşin dostun yanında “söyle bakalım kiminle evleneceksin” diye pekiştirmek hata. 
Çocuğunuza biz de seni çok seviyoruz ama çocuklar anne babalarıyla evlenmez demeniz yeterli ve tabi olumlu ya da olumsuz şekilde bu masum bu isteğin üzerinde durmamanız gerekiyor.

-Erkek çocuklarına sünnetin "erkek olacaksın" diye anlatılmasını oldum olası yanlış bulurum. Erkekliğin bir organa, üstelik de çok dürtüsel işlev gören bir organa indirgenmesi bence erkekler için de büyük bir hakaret. Sünnetin sağlık için gerekli aynı zamanda da inanışımızın bir parçası olduğu için yapıldığını, biraz canının yanabileceğini, ama babalarının, dayılarının, amcalarının her birinin sünnet olduğunu anlatın. Eğer bir tören düzenlenecekse bunun onu mutlu etmek için düzenlendiğini. Canı acısa bile dayandığı için bir ödül olduğunu söyleyin. 

-Çocuğunuza beden mahremiyetini öğretin. Bunu ayıplamadan yapın. Tanımadığı, yakın hissetmediği kişileri öpmesi, kucaklaması için zorlamayın. Hatta bunu kimse için yapmayın. 
Eğer biri bedenine isteği dışında dokunursa buna tepki göstermesi ve bir yetişkine anlatması gerektiğini korkutmadan söyleyin. Bu çocuğunuzun güvenliği için de son derece önemli. 

-Aynı şekilde özellikle erkek çocuklarını diğer kişilerin beden mahremiyeti konusunda eğitin. Zorla bir kız çocuğunu öpmeye çalışan küçücük bir çocuk olsa da güle oynaya, "bak çapkına şimdiden başladı" gibi sohbetlere girmeyin. Ağaç gerçekten yaşken eğiliyor. Bir erkek kadın bedenine saygı duyması gerektiğini ancak anne babasının tutumuyla öğrenebiliyor.
Ki bu konuda ne kadar yetersiz olduğumuz apaçık ortada. Bugün kadına tacizi normal gören, tecavüzde "ama beni tahrik etti" diyen ve onun bu sözlerini kabul eden "yetişkin" olamamış onca erkeğin çoğu, konu komşu gelince pipisini açıp gezmeyi marifet sayması öğretilen çocuklar..
Bunu unutmayın..

Psikolog Irmak Gürcan KERİMOĞLU

Çocuğa Ölümü Anlatmak..

Yaşam ve ölüm.. 
Olmak ya da olmamak.. 
Sanki sonsuza kadar yaşayacakmış gibi bir koşturmacanın içindeyiz hepimiz. Ama öyle bir an geliyor ki kaçınılmaz gerçekle yüzleşiyoruz. İzlediğimiz haber bülteninde, işte, yolda, mahallemizde, sokağımızda ya da evimizin içinde. Hepimiz yüzleşiyoruz ama kabul etmek ve baş etmek konusunda hepimiz aynı oranda başarılı değiliz. Koca adamlar, iş güç sahibi kadınlar sevdiklerinin kayıplarıyla yerle bir olabiliyorken, küçücük çocuklarımıza ölümü nasıl anlatacağız.. 
Hatta belki asıl soru, anlatmalı mıyız?
Bu sorunun yanıtıyla başlamak doğru olacak sanırım.
Evet..
Bilinmezlik çocukları korkutur.
Fazla şey bilmek de öyle.
Yani çocuklara birçok hassas konuda olduğu gibi ölüm konusunda da yaşlarına uygun, kararında bir açıklama yapmak, sorularını kısa ve net yanıtlamak gerekiyor.
Bir kayıp yaşandığında özellikle de aileden biriyse, yetişkinler çok sık hata yapıyor.
Ya çocuğu kaçırarak uzaklaştırmaya çalışıyorlar ölüm gerçeğinden ya da tüm acının,yakarışların ortasına unutuyorlar.
Bu gerçekten çok hassas bir denge, o nedenle dikkatli adım atmak gerekiyor..

Okul öncesi dönemdeki çocukların ölüm kavramı konusunda net bir fikirleri yoktur. Ölümle televizyon aracılığıyla ya da örneğin bir evcil hayvanın kaybıyla tanışmış olabilirler ama onların “ölüm”den anladıkları bizimkiyle tam olarak örtüşmez. 
Özellikle 3 yaş öncesi çocuk ölümün ne olduğunu anlayamaz ve anlamlandıramaz.
4-5 yaşlarında ölümle ilgili yeni yeni korkular görülmeye başlanabilir. Ama yine de ölüm geçicidir onlar için. Nasıl ki çizgi filmde yaralanan, ölen karakter iki dakika sonra kalkabiliyorsa gerçek hayatta da böyle olacak diye düşünürler. 
Çocuğun ölümün kesin bir son olduğuna dair algısı 7 yaş civarında yani okul dönemiyle başlar. Ama bu dönemde bile çocuk önce öldü deyip sonradan ne zaman gelecek, ne zaman uyanacak diye sorabilir. 
Tam anlamıyla soyut düşünce yapısının oturması  ise 11-12 yaş civarında olur.

Ne yazık ki yaşadığımız günlerde sık duyar olduk ölümü, ölümleri..
Televizyon açılınca keskin bir acı doluyor evimize. Biz bile 'neden' diye sorduğumuzda bulamıyoruz yanıtı. Neden ölüyoruz?
Bu ölümleri, korumaya çalışsak da gerçeklerle yüzleşecek çocuklarımıza nasıl anlatacağız?

Çocuklara ölümü anlatmak zor.
Ve bu belirsiz konu onların en çok merak ettiklerinin başında geliyor. Biz yeterli açıklamayı yapamadıkça merakları artıyor.
İştebu nedenle doğru bilgilendirme önemli.Masalda, dizide, haberlerde duyup da ölüm hakkında soru sorduğunda çocuğunuza duyarsız kalmayın.
Elbette bu konuda konuşmuş olsanız da çocuğunuz ölümle yüzleşince sarsılacak. Hele bir de ölüm tanıdık birine uğradıysa.Ama en azından belirsizliklerle mücadele edeceğine, acısını yaşamaya çalışacak.
Bir yakının, büyük anne, dede gibi bir aile üyesinin ya da çocuğun anne ya da babasının kaybı yaşandığında;

-Çocuktan ölüm haberini gizlemeye çalışmayın.
Çalışmayın çünkü başaramazsınız. Evinizdeki yastan, üzüntünüzden kaçırdığınızı zannetseniz bile çocuğunuzun haberi olur. Öncelikle sizin halinizden bir şeylerin ters gittiğini anlayacak ve endişelenmeye başlayacaktır. Böyle bir anda hiçbir açıklama yapmadan çocuğunuzu kendinizden uzaklaştırırsanız endişesi çok daha artacaktır. Bu dönem çocuğunuzun en yakınlarına en çok ihtiyaç duyacağı, kendini güvende hissetmek isteyeceği bir dönem olacak. Çocuğunuzu uzaklaştırarak kaybını daha da büyütmeyin yaşatmayın. 

-Ani ölümlerde açıklama için kendinize zaman yaratabilirsiniz ama sadece çok kısa bir süre.
Sevdiğiniz birinin ölüm haberini aldığınızda çocuğunuza sakin bir açıklama yapacak gücü bulma  ihtimaliniz çok az. İşte böyle bir anda onu korkutmadan o kişinin hastalandığını, hastanede olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak ölüm haberini açıklamak için geç kalmamanız gerekiyor. Çocuk sevdiği birinin kaybı haberini yine sevdiği ve güven duyduğu birinden almalı, bir başkasından hele bir yabancıdan duymamalı. Yabancı birinin yanında çocuk rahat tepki veremez. Bu da korku ve üzüntüsünü içine atmasına sebep olabilir ki bu küçük bir çocuk için ağır bir yük olur.

-Ölüm konusunda kısa, net, dürüst açıklamalar yapın.
Çok uzaklara gitti, uykuya daldı, kuş oldu uçtu, Allah onu sevdiği için yanına aldı, melek oldu gibi ifadeler çocuğunuzun kafasını karıştırır. Çocuk zihni somut çalışır. Çok uzaklara giden birinin geri gelebileceğini düşünecektir çocuk, uykuya dalan birinin de uyanabileceğini.
Bir diğer ihtimal de çocuğun bu açıklamalarla ilgili korkular büyütmesidir. Eğer çocuğa ölen biri için uyudu bir daha uyanmayacak derseniz çocuk diğer yakınlarının uykuya dalmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yapabilir Ya da çok uzaklara gideceğini düşündüğü için ciddi bir ayrılma korkusu gösterebilir.

Çoğu zaman yaptığımız hatalardan biri de çocuğa "yaşlandığı için öldü, yaşlanınca ölürüz" demektir. Okulöncesi dönemdeki çocukta zaman kavramının tam oturmuş olmadığını unutmayın. Dolayısıyla yaşlılıktan, yaşlanmaktan tam olarak ne kastettiğinizi anlamayacaktır. Bu da çocuğu korkutur. O nedenle size sürekli yaşlanıp yaşlanmadığınızı, ne zaman öleceğinizi soracaktır.
Böyle bir anda, “bizi kaybetmekten korkuyorsun bu normal, ama baban da ben de senin yanındayız ve uzun zaman daha senin yanında olmak istiyoruz.” demek ve bunu aynı soruyu her sorduğunda tutarlı bir biçimde tekrarlamak çocuğun zaman zaman su yüzüne çıkan endişelerini gidermek için yeterli olacaktır.
Gelelim tekrar ölümü açıklama konusuna.
Çocuğa hayatını kaybeden kişinin artık hiçbir zaman yanınızda olamayacağını , onu görüp dokunamayacağınızı ama onu sevmeye ve düşünmeye devam edeceğinizi söyleyebilirsiniz.  
Çocuk için elbette bu açıklama yeterli olmayacak. Nereye gittiğini, nasıl olduğunu soracak. Sorularını hiçbir zaman yanıtsız bırakmayın ama kafasını da karıştırmayın. Ölen kişilerin güzel bir yere gittiğini ama neresi olduğunu tam olarak sizin de bilmediğinizi ama orada mutlu olduklarını söyleyebilirsiniz.

Çocuklar sevdikleri birini kaybettiklerinde onu geri getirmek için neler yapabileceklerini sorgular, iyi bir çocuk olursa, çok dua ederse, oyuncaklarını verse geri gelip gelmeyeceğini sorar. Bu son derece masum ve samimi bir merak, ona bunun mümkün olmadığını açıklamalısınız. 
Bir diğer önemli nokta da çocuğun suçluluk duyma ihtimali. Çocuklar ölümü bilmedikleri için “keşke ölse” derler ve birini kaybettiklerinde buna sebep olduklarını düşünebilirler. Açıkça sormasa bile çocuğa ölümde kimsenin suçu olmadığı anlatılmalı.

Okulöncesi dönemde ve anne,baba ya da çok sevdiği bir yakınını kaybeden çocuğa gittiği yerde bizi bekliyor bir gün buluşacağız gibi bir açıklama yapmaktan da sakının. Unutmayın okulöncesi dönem somut dönemdir. Çocuğun kaybettiği yakının yanına hemen gitmek gibi bir istek duymasına neden olabilir.

Mezarlık ve defin konusunda da kişisel görüşüm okulöncesi dönemde çocukların bu sürece asla tanık olmamaları gerektiği. Defalarca da söylediğim gibi bu dönem somut düşünce dönemi. Çocuk defin edilen yakınının toprağın altında kaldığını, boğulduğunu, sıkıldığını, yağmur yağdığında ıslandığını, kışın üşüdüğünü düşünecektir.
Benzer şekilde çocuğun ölüm şekliyle ilgili ayrıntıları da bilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de kaza, terör gibi beden bütünlüğüne zarar gelen ölümlerde, yetişkinlerin bile zor kaldırabildiği ayrıntıları bırakalım da çocuk zihinleri kurgulamasın. Bırakalım bir süre daha zihinleri bulanmasın. 

 -Rol model olmak..
 Açıklamalar, öğütler tavsiyeler önemlidir elbette ama aslolan çocuğun önündeki rol modellerdir. Eğer siz yeme içmeden kesilirseniz, sürekli ağlarsanız çocuğunuzun ölümden olumsuz yönde etkilenmesini engelleyemezsiniz. Elbette ölüm acıdır ve doğru olan bu acıyı yaşamaktır. Ağlayacaksınız, özleyeceksiniz, güzel günleri anacaksınız.. Bunları çocuğunuzla birlikte yaparsanız ona da ölümü kabullenmeyi ve hayata devam etmeyi öğretmiş olacaksınız. Ama aksi durumda siz ne derseniz deyin, çocuğunuz daha derin bir belirsizlik ve korkunun içine düşer..

Çocuğun bir yakının kaybettikten sonra davranışlarında bazı değişikliklerin olması son derece normal. İştahsızlık, uyku bozuklukları, artan kaygılar belli bir süre yaşanabilir. Ancak bu davranış ve duygudurum değişikliği uzun sürüyorsa, çocuk günlük hayatına dönmek konusunda isteksiz ve başarısızsa mutlaka bir uzmandan yardım almak gerekiyor.

Uzun lafın kısası, her şeyden korumaya çalıştığınız çocuğunuz elbet ölümle tanışacak. Bu bazen bir travmayla bazen bir televizyon programıyla ya da bir arkadaşın anlattıklarıyla. Çocuğunuzu ne kadar doğru ve uygun şekilde bilgilendirirseniz çevreden gelecek tutarsız bilgilere ihtiyacı o kadar azalır..  


Psikolog Irmak GÜRCAN KERİMOĞLU