Kim Korkar Kreş'ten..

O kadar çabuk büyüyorlar ki..
Daha dün gibi kollarınıza verdikleri o ilk an, şimdiyse ilk Kez siz olmadan yürüyecek!
Çocuğunuz hayatının yeni bir dönemine başlıyor.
Artık kendi kanatlarıyla uçma, sosyalleşme, başkalarının kurallarına da uymayı öğrenme zamanı geldi. Çocuğumuz hiç tanımadığımız birileri tarafından da yoğrulacak, şekillenecek artık.

Peki ya o ortama uyum sağlayamaz, arkadaş edinemezse?
Ya sabahın köründe, karda kışta sokağa çıkmalara dayanamaz hastalanırsa?
Öğretmenini sevsin tabi ama onun bizim çocuğumuzla bizden fazla zaman geçirmesi, bizden fazla şey paylaşması da haksızlık sanki. Gün gelecek bir veli toplantısında o öğretmen bizim doğurup büyüttüğümüz çocuğu bize anlatacak bir de..
Ne çok şey değişiyor hayatımızda bir anda. Alışması gereken sadece çocuklarımız değil, biz anne babalar aynı zamamda.
Ama aklın yolu bir;
Okul öncesi eğitim gerçekten çok önemli.
Tabi eğitim derken, henüz oyun çağındaki çocukları sayılara, harflere boğmaktan da bahsetmiyorum!

Kreş sadece bir bakım evi değildir.
Eğer amaç sadece çocuğun zarar görmeyeceği bir dört duvar arasında, oyuncaklarıyla oynaması, zamanı geldiğinde yemeğini yemesi, vaktinde uyuyup uyanması olsaydı o zaman zaten kreşe gerek kalmazdı. Evlerimiz tüm bu ihtiyaçların sağlanacağı en uygun yer zaten.
Okul öncesi eğitimle ilgili esas mesele, çocuklarımızın öğrenmeye en açık olduğu bu dönemde anne baba olarak bizim veremeyeceklerinizi de alabileceği bir yerde olması.
İşte bu nedenle çocuğunuzu kreşe yollamaya karar verdiğinizde, lüks bir bina, her gün çeşit çeşit çıkan yemekler sizi ikna etmeye yetmesin. Kreşin eğitim programını da detaylı şekilde inceleyin. Ne verdiğine ne vermediğine iyi bakın.
Lüks binalar gibi, dolu dolu eğitim programları da kandırmasın sizi.
Çocuğunuza üç dil birden öğreten, ilk sene sayıları halledip, ikinci sene harfleri aradan çıkartan, hatta biraz ilgisi varsa okumayı bile söktüreceğini vaad eden o kreşler var ya, işte onlar çocuğunuza "çok" şey katarken aslında ondan en kıymetli şeyi, "çocukluğunu" çalıyor.

Sonra ilk okul birinci sınıfın daha ilk aylarında, öğretmeninin, hiperaktifliğinden ya da ilgisizliğinden şikayet ettiği çocuğunu elinden tutup bir uzmanın kapısını çalan anne babalar "neden" diye soruyor.
Neden mi?
Çünkü siz çocuğunuzun oyun oynaması gereken zamanda dilediğince oyun oynamasına izin vermediniz.
Çünkü ona sayıları ezberlettiniz.
Çünkü harfleri öğrettiniz hatta okuması yazması için teşvik ettiniz.
Şimdi ilk okul öğretmeni, sınıfındaki tüm çocuklara eşit muamele etmek zorunda ve o çocukların arasında sizin çocuğunuz gibi okuma yazma bilmeyen, hatta harfleri ve sayıları hiç tanımayanlar var.
Yani sınıfta hiçbir şey bilmeyen  çocuklar esas alınarak işliyor eğitim sistemi.
Sizin gereğinden önce çok şey öğrenmiş yavrunuz da sıkılıyor haliyle.
Sıkıldıkça derse ve okula ilgisi azalıyor.
Neden aynı şeyleri tekrar tekrar yapmak zorunda olduğunu sorgulamaya, şikayet etmeye başlıyor.
Zamanında doya doya oynayamadığı oyunu bu kez ilk okul sırasında oynamak istiyor.
Kurallar karşısına çıkınca bocalıyor.
İşte size nur topu gibi bir okula uyum sorunu.
Hatta okul fobisi.
Bilmem yeterince açık anlatabildim mi??

Bu demek değil ki, çocuklar kreşte hiçbir şey öğrenmeyecek.
Elbette öğrenecekler.
Topluma uyum sağlamayı, kurallara uymayı, insan ilişkilerini, renkleri, doğayı, hayvanları, bitkileri, dünyayı öğrenecekler. Daha doğrusu öğrenmeliler.
Adı üzerinde.
Okul öncesi eğitim.
Sayılar, harfler zaten okul programlarında var.
Bırakın çocuklar onları zamanı gelince öğrensin.

Okul öncesi dönem çocukların bol bol oyun oynaması, oyunla öğrenmesi gereken bir dönem. Çocukların beslenmek, uyumak gibi, bunlar kadar oynamaya ihtiyaçları var.
Anne baba olarak bu ihtiyaca cevap verecek, oynatırken öğretecek bir kreş bulmak da bizim görevimiz. Ama baştan söyleyeyim işimiz zor. Hem de çok zor..
En çok tartışılan konulardan biri kreş için doğru yaş meselesi.
Benim tavsiyem de, kişisel tercihim de, eğer şartlar izin veriyorsa çocuğunuzu 3 yaşından önce kreşe göndermeyin. Tabi şartlar izin veriyorsa.




Yani eğer çocuğunuza evde bakabilecek biri varsa, bu kişi siz ya da güvenebileceğiniz bir kişiyse, tabi bir de bu kişi çocuğa uyum sağlayabiliyor, onunla kaliteli zaman geçirebiliyorsa üç yaşa kadar çocukların evde kalmalarını tercih ederim.
Ama şartların buna her zaman izin vermediğinin de farkındayım.
Özellikle çalışan ve yardım alması mümkün olmayan anneler çocuklarını çok daha erken kreşe göndermek zorunda kalabiliyor.
Bu çocuğunuzun mutlaka bir sorun yaşayacağı anlamına gelmiyor elbette. Ancak çok erken yaşta balayıp, yıllardır okula giden bu çocukların, ilk okul döneminde daha hevessiz hatta bazen bıkmış olabildiklerini görüyorum.
Çok sık yapılan bir hata var.
O da çocuğun kardeşi olunca kreşe başlaması, hatta anne babanın bunu hesap ederek kardeş için o zamanı beklemesi.
Kulağa işleri kolaylaştırıyor gibi gelse de, kardeşle ilgili sorunların temelinde bu anlayış yatıyor çoğu zaman.
Eve yeni bir bebeğin gelişiyle, evden ayrılan çocuk kendini uzaklaştırılmış gibi hissediyor. Hele bir de önceleri yani kendisi evdeyken çalışan annesi şimdi kendisi okula giderken yeni gelen bebekle evde kalıyorsa, bu çocuk nasıl kıskanmasın?
Kardeş bir çocuğun hayatında baş edilmesi, uyum sağlanması gereken en önemli dönüm noktalarından biri gerçekten. Yani zorlu bir görev. Bir de tam bu dönemde çocuğa kreşe alışma görevi yüklemeyin. Bu yük küçücük omuzlarına fazla ağır gelebilir.
Çocuğunuzun kardeşine alışması için evde kardeşi ve annesiyle zaman geçirmesi, aile düzeninde çok fazla şeyin değişmediği en önemlisi de anne ve babasının onun hala çok sevdiğini görmesi, bundan emin olması gerekir.
Uzun lafın kısası, aslında çocuğun kreşle tanışma yaşı ailenin şartlarına oldukça bağımlı.
O nedenle yaşa takılmaktan çok, uygun şartlar içinde en doğru adımları atmaya çalışmak bence en iyi sonucu verir.
Bu noktada, oyun grupları, aktivite saatleri ya da çeşitli kurslardan bahsetmediğimin de altını çizmem gerek. Benim bahsettiğim çocuğun tüm gün evinden uzak kaldığı tam zamanlı kreşler.

Çocuğun kreşe hazır olup olmadığını anlamak..
Yaşa takılmayacaksak çocuğumuzun kreşe hazır olup olmadığını nereden anlayacağız?
Çoğu kreşin de belli kriterleri var zaten. Özellikle de çocuğunuz 3 yaş civarındaysa.
İlki ve en önemlisi çocuğun tuvalet alışkanlığı kazanmış olması, kendi kendine yeme ve uyuma konusunda temel bir becerisinin olması da bekleniyor. Bu beceriler çocuğun kreşe ve arkadaş grubuna uyumunu da kolaylaştırıyor. O nedenle kreş kararı vermeden önce çocuğunuzun bu süreçleri atlatmış olmasına dikkat etmekte fayda var.
Ama asıl önemli nokta çocuğunuzun size verdiği mesajlar, sinyaller.
Bu sinyalleri dikkatle okursanız çocuğunuzun "artık bu evden, sizden fazlasına ihtiyacım var" dediğini anlarsınız.

O güne kadar oyun oynarken kendi kendine yeten çocuğunuz, size ya da evde bulunan diğer kişilere daha çok gel beraber oynayalım demeye başlar.
Parka ya da eğlence merkezlerine gittiğinizde, yaşıtlarıyla karşılaştığında ise sizi unutur.
Daha çok soru sormaya başlar.
Daha sık sıkıldığını söyler.
Mesaj çok net: Sizden alacağımı aldım, belli bir olgunluğa eriştim, şimdi arkadaş istiyorum. Yaşıtlarımla olmak istiyorum, farklı bir ortamda yeni şeyler öğrenmek, daha çok oyun oynamak istiyorum"

Kreşte ilk gün..

Kreşe başlama süreci çocuğun mizacı ya da anne babanın tavrına bağlı olarak sancılı olabilir.
Sonuçta muhtemelen sizden ilk kez ayrılıyor.
Üstelik yeni ve tanımadığı bir ortama girmek için.
Bu noktada anne babanın yanı sıra anneanne, babaanne ve dedelerin tutarlı olması son derece önemli.
Bazen aile büyükleri bakımını üstlendikleri çocuğun kreşe gönderilmesini dirençle karşılayabiliyor. Hatta "ben bakamıyor muyum ki" diyerek tepki gösterebiliyorlar.
Onlara bu durumun kendilerinden bağımsız ve torunlarının yararına olduğunu, okul öncesi eğitimin önemini baştan anlatmanız gerekiyor ki sizinle ortak hareket edebilsinler. Çocukların kafasını karıştırmasınlar.

Çocuk çok azı kreşe ilk günden uyum sağlar, çoğu ilk günlerde ayrılık konusunda zorlanır.
İşe ona güven vererek başlayın.
Bir de onun gözünden bakın.
Bilmediği, daha önce hiç tecrübe etmediği bir ortama girecek, hiç tanımadığı yaşıtları ve öğretmen denilen yetişkinlerle tanışacak, gittiği yerde belli kurallar olacak ve onlara uyması gerekecek.
Ne zorlu bir görev değil mi?
Gel-gitleri olması, bir gün kreş için heveslenip diğer gün vazgeçmesi son derece doğal.
Size düşen korkusunu anlayışla karşılamak. Ama asla o korkuyu körüklememek.
O yüzden kreşi sanki bir oyun eviymiş, orada her istediğini yapabilirmiş gibi anlatmayın çocuğunuza. Çünkü ilk okul kadar olmasa bile yine de belli kurallara uyması gerekecek. Eğer siz bu kurallardan hiç bahsetmezseniz, belki ilk gün hevesle gidecek ama ikinci gün hepiniz için çok daha zor olacak. Çünkü çocuk hayal kırıklığına uğrayacak.
Aynı şekilde kreşle ilgili olumsuz mesajlar da vermeyin. Yemeğini yemediğinde, "kreşe bir başla bak orada öğretmen kızınca nasıl da yersin, bakalım öğretmen böyle koşar mı peşinden" derseniz, zamanı gelince çocuğun kreşe hevesle gitmesini bekleyemezsiniz. Aman dikkat!

Önünüzde iki seçenek var.
Her ikisinde de tercihen sizin ama şartlar izin vermiyorsa bakımını üstlenen kişinin birkaç günü çocuğu kreşe alıştırmaya ayırmanız gerekecek.
Eğer çocuğunuz sorun yaşamadan sınıfa girdi, oyuna daldıysa şanslısınız.
Ama eğer işler o kadar kolay görünmüyorsa "aşama aşama" kuralını uygulayabilirsiniz.

İlk gün çocuğunuzu sınıfına bırakınca ona binanın içindeki bir başka noktada bekleyeceğiniz sözünü verin. Ve gerçekten bekleyin.
Aralarda çıkıp baktığında sizi söz verdiğiniz noktada bulsun.
Sakın ola ki kaçmayın!
Tercihen ikinci gün bu kez bina dışında bir nokta seçin, örneğin bahçe, spor salonu.
Sözünüzü tutmanız yine altın kural.
Üçüncü gün ise okulda beklemeyeceğinizi ama yemek saati ya da oyun saatinde okula geleceğinizi anlatın. Ve elbette söz verdiğiniz saatte orada olun.


İkinci seçeneğiniz ise, çocuğunuzun kreş saatlerini kademeli olarak artırmak.
İlk etapta birkaç saatle başlayın. Ama baştan konuştuğunuz saatler konusunda tutarlı olmalısınız.
Ağladı diye kapıp eve götürmek yok.
Bir sonraki etapta yarım gün ve en son olarak da tam gün.
Her ki yöntemde de çocuğunuz bir adıma alıştıktan sonra diğer adıma geçin. Aceleci olursanız geri adım atmak zorunda kalabilirsiniz. Oysa yavaş ama emin adımlarla ilerlemek en doğrusu.
Bu süreçte size muhalefet eden öğretmenlerle de karşılaşabilirsiniz.
Biz her zaman çocuklarla uğraşıyoruz diyerek anne babaları çocuklarını bırakıp gitmeleri konusunda zorlayan o öğretmenlerin, çocuk herhangi bir uyum sorunu yaşadığında sorunu çözmeniz için yine size başvuracağını da unutmayın. Çocuğunuzu en iyi siz tanıyorsunuz. Elbette aşırıya kaçmadan(!) çocuğunuz için doğru adımları atmak da sizin hakkınız. Bu gidip çocukla sınıfında oturabileceğiniz anlamına da gelmiyor tabi ki. Öğretmenin alanına girmeden ama kendi çocuğunuzu da hırpalamadan bir orta yol bulup ona göre davranmalısınız.

Bir başka önemli konu.
Kreşe başlayan çocukların çoğu hemen hastalanır ve zaten çocuğundan ayrılmak konusunda zor ikna olmuş olan anne babalar vicdan azabı duymaya başlar.
Eğer bir de aile büyükleri "ben size demedim mi, sefil ettiniz küçücük çocuğu" diye eleştirilere başlarsa, bu vicdani yük artar da artar.
Ama hemen vazgeçmeyin.

Belki zor gelecek. Daha önceleri hiç grip olmayan çocuğunuz daha iyileşemeden yeniden hastalanacak.
İçinizi rahatlatmaz biliyorum ama bu eninde sonunda olacak.
Kreşe yollamasanız bile, ilkokula başladığında yaşayacaksınız aynı şeyleri.
Doğru zamanda, doğru kreşin çocuğunuza katacakları asla yadsınamaz.

Biliyorum, her çocuk anne babası için biriciktir.
Hepimizin evladı öyle.
Kimimiz daha çok, kimimiz daha az ama hepimiz hayatımızı çocuklarımıza göre şekillendiriyoruz.
Anne baba olarak çoğu zaman kendimizden önce onları düşünüyoruz.
Ama kim bir ömür çocuğunu kolları arasında, kanatları altında tutabilmiş ki..
Kim çocuğunu kötülerden, zorluklardan, başarısızlıklardan tamamen korumayı başarabilmiş ki.
Er ya da geç çocuklarımızı hayatla tanıştırmak zorundayız anne babalar.

Okul öncesi eğitim işte bu işe yarıyor.
Çocuklarımıza paylaşmayı öğretiyor.
Mutluluğuna, üzüntülerine başkalarını ortak etmeyi, onların hayatlarına ortak olmayı.
Hakkını aramayı, saldırmadan hakkını savunmayı, başkalarının hakkını vermeyi.
Empatiyi.
Başarılı iletişim kurmayı.
Fırsatları değerlendirmeyi.
Düşmenin, yenilmenin de normal olduğunu.
Düşünce yeniden kalkmayı. Yeniden başlamayı.
Kendisine olduğu kadar diğerlerine de değer vermeyi.
Hayatın kurallarını..
Hayatın kendisini..



Psikolog Irmak GÜRCAN KERİMOĞLU