Bizim Karnemiz


Bir çocuk karnesiyle eve geldiğinde sadece onun başarı ya da başarısızlığını göstermez o yazılan rakamlar. 
O yüzden kendinizi de işin içine katıp, gönül rahatlığıyla "karnemizi aldık" diyebilirsiniz anne babalar. 

Anne babalar olarak biz, çocukların başarılarına ortak olmayı çok severiz zaten.
İyi bir karne ya da başarılı bir sınav sonucunda kendi payımıza düşeni itiraz etmeden alırız.
Özel ders aldırmışızdır, oturup masaya beraber çalışmışızdır, dershanelere taşımısızdır, eve misafir bile çağırmamışızdır, dikkati dağılmasın diye yemeğini meyvesini çalışma masasına getirmişizdir..
Yani söz konusu başarıysa mutlaka payımız vardır.

Ama çocuk istenilen başarıyı gösteremediğinde, o zaman kaçak oynamaya başlarız.
Bütün sorumluluğu çocuklara yıkarız. 
"Çalışmadın, oyun oynadın hep, ben sana dedim bilgisayarın başından kalk diye, günü gününe tekrar etmezsen, bol bol test çözmezsen böyle olur demedim mi?"
Bu söylenmeler o an içinizi boşatmanızı sağlasa da pratikte hiç bir işe yaramaz.
Çocuklar söylenerek, eleştirerek, kızarak, bağırarak söylediklerimizi çoğu zaman duymaz bile.
Bakın bırakın içselleştirmeyi, vicdani muhasebe yapmayı duymaz bile.
Öyle bağırıp çağırarak üzerinize düşen sorumluluktan da kurtulamazsınız üstelik.
Eğer ortada bir başarısızlık varsa, anne baba olarak bizlere de pay düşüyor..

Her şey bir yana, eğitim sistemi ve sınavlar üzerine söylenecek çok şey var aslında.
Gerçek becerileri tespit etmekten uzak notlama sisteminin, birkaç saate sıkıştırılmış sınavların çocuklarımızın gerçek yeteneklerini ortaya çıkarmadığı aşikar.
Ama ortada bir gerçek var. Eğer çok radikal bir hamleyle çocuğunuzu evde kendiniz eğitmeye karar vermeyecekseniz, bu sistemin bir parçası olacaksınız demektir.
O yüzden sadece eleştirmek yerine, çocuklarımız için mevcut sistemde en iyi şartları sağlamak da bize düşüyor anne babalar.

Karne günü geldiğinde neler yapacağımızı konuşacağız elbet ama önce biraz daha geriye gitmek gerek. Sağlam temellere oturmuş bir anne baba çocuk ilişkisi varsa eğer, bunun çocuğun okul başarısı dolayısıyla da karne günü üzerinde olumlu etkileri var çünkü.

1. Çocuğunuza sevginizi ve ilginizi koşulsuz gösterin. Hem başarısında hem başarısızlığında.

Çocuklarımıza belki şımarırlar korkusundan, belki de nasıl yapacağımızı bilmediğimizden sevgimizi yeterince göstermiyoruz. Ya da fark etmeden sevgimizi belli kriterlere bağlıyoruz.
Başarıya öyle odaklanmışız ki, sanki başarısız olunca artık sevmeyecekmişiz gibi bir mesaj veriyoruz çocuklara farkında olmadan. Bu gerçek değil elbette. Ama buna inanan bir çocuğun anne babasının sevgisini kaybetmemek adına kendini ne kadar zorlayacağını ve bu durumun çocuğu ne büyük bir strese sokacağını tahmin edemezsiniz.
Ya da sadece başarısızlıklarında anne ve babasının doğrudan kendisine odaklandığını keşfeden bir çocuğun, olumsuz da olsa bu ilgiyi üzerinde tutabilmek için bile bile başarısızlığı seçtiğini biliyor musunuz?
O yüzden çocuklarımıza "her ne koşulda olursa olsun, onları desteklemek ve sevmekten vazgeçmeyeceğimiz" mesajını çok net olarak vermemiz gerekiyor. 

2. Çocuğunuzun derslerine değil mutluluğuna odaklanın. 

Siz çocuğunuzla sohbet eder misiniz?
Edersiniz elbette.
Örneğin okuldan eve geldiğinde ya da akşam siz işten eve döndüğünüzde.

-Okul nasıl geçti canım?
-Tahtaya kalktın mı hiç?
-Öğretmenin ödevini beğendi mi?
-Sınavdan kaç aldın?

Bunları soruyorsunuz, soruyoruz.
Ve bunu sohbet sanıyoruz.
Oysa bu yaptığımız sohbet değil, sorgulama.
Hemen kendinizi çocuğunuzun yerine koyun.
Her gün işten geldiğinizde biri karşınıza geçip sorsa,

"Toplantın nasıldı?"
"Bugün önemli bir imza attın mı?"
"Patronun seni tebrik etti mi?"
"İkramiye alabildin mi?

İşte durum bu kadar net.
Sohbet etmek istiyorsanız çocuğunuza gününün nasıl geçtiğini sorun, kendisini nasıl hissettiğiyle ilgilenin, arkadaşlarıyla neler yaptığını, sadece derslerde değil, teneffüslerde nasıl zaman geçirdiğini merak edin, o gün ilginç bir şey yaşayıp yaşamadığıyla ilgilenin.
Çevrenize bakın.
İşinde başarılı, yüksek maaş alan ama bir ortama girdiğinde "günaydın" demeyi bilmeyen insanlar yok mu etrafınızda?
Şimdi soruyorum size, çocuğunuzun böyle bir insan olmasını ister misiniz?

3.Çocuğunuzla zaman geçirin. 

"Kaliteli zaman" kadar çok kullanılan ama hala anlamı anlaşılmayan bir kavram yoktur herhalde. 
Çocuğunuzla televizyonun karşısında oturmak, bilgisayar oyununda kapışmak, avm'ye gidip mağaza gezmek kaliteli zaman geçirmek değildir!
Oyun oynayın. 
Açık havada gezin.
Beraber spor yapın ya da sadece yürüyüşe çıkın.
Resim yapın, enstrüman çalın, mutfağa girin, yemek yapın. 
Uzun lafın kısası, birbirinize odaklanarak, birbirinizi keşfederek zaman geçirin. 

Bunları zaman kaybı olarak görmeyin sakın.
Okuldan gelen ve gün boyu bilgi bombardımanına tutulmuş bir çocuğu hemen dersin başına oturtmaya çalışmak hatadır. 
Dinlensin diye televizyonun karşısına kurulmasına ya da bilgisayar oyunlarına gömülmesine izin vermek de hatadır.
Doğru olansa çocuğun zihnini boşaltmasına yardımcı olmaktır. 
Yani bu kaliteli zamanlar çocuğunuzun ders başarısını artıracak, unutmayın. 

4. Çocuğunuza sorumluluk vermekten kaçınmayın ama sorumluluklarla da boğmayın.
Çocuklar çok küçük yaşlarda bile, gelişim özelliklerine uygun sorumluluklarla tanışabilir ve bunun altından kalkabilirler.
Okul çağına kadar annesi tarafından evin içinde elinde tabak geze geze beslenen ya da üstü başı hep bir yetişkin tarafından giydirilen çocuk okula başlayınca bir anda derslerinin, ödevlerinin sorumluluğunu nasıl tek başına alsın ki? Alamaz.

İşte böyle durumlarda her defasında çalışma masasına anne ya da babasıyla oturmaya başlar ve bu alışkanlık bir kez yerleşirse bırakması da zor olur.

Çocuklara sorumluluk verirken ipin ucunu da kaçırmamak lazım. 
Her işin fazlası zarar. 

Gelelim karne gününe..
Çocuğunuz düşük notlarla eve geldiğinde; 

-Önce başarılı olduğu dersleri gözden geçirin. 

"Ver bakalım hangileri zayıf" diye başlayan bir cümle çocuğunuzla aranıza uzun, kalın bir duvar örer. 
Üstelik bir hata yaptığını bilen çocuk, sizden duyacağı azarı bunun bedeli olarak görür ve herhangi bir iç muhasebe yapmaya gerek duymadan konuyu kapatır. 
Oysa biz çocuğumuzun yaptığı hatayı gerçekten anlamasını ve kendi kendine bir çözüm bularak bir daha tekrarlamamasını isteriz. 
İşte bu yüzden iletişim kanallarımızın açık kalmasını sağlamalıyız. 
Her insan takdir görmeyi sever, siz de bu şekilde başlayın değerlendirmeye. 
Karne kırıklar içinde olsa bile başarılı olduğu bir noktadan yakalayın. 
"Türkçe notun gayet iyi, önemli de bir ders, demek ki bu konuda elinden geleni yapmışsın" 
Daha önceki tavrınız bu değilse çocuğunuz da şaşıracak ve belki ilk defa sizi gerçekten dinleyecek. 

-Başarısızlıklarla ilgili tespitleri siz yapmayın, sorun!

"Yapmadın, çalışmadın, ben sana dedim, dinlemedin"
Unutun bu cümleleri. 
Çocuğunuzun yerine düşünmeyin.
Onun yerine konuşmayın.
Bırakın o düşünsün ve konuşsun. 

"Ben senin matematikte de iyi olabileceğini düşünüyordum, sence neden sonuç böyle oldu?"

Belki ilk anda bahaneler üretebilir.

"Öğretmen bana kafayı taktı, sınav günü hastaydın yapamadım"

Sinirlenmeyin ve sorgulamaya devam edin. Kendi hatasını kendisinin keşfetmesini istiyoruz. Biz damgalamıyoruz, yargılamıyoruz.

"Sence tek neden bu mu? Sen elinden geleni yaptığını düşünüyor musun?"

Bugüne kadar öz eleştiri yapmamış, sürekli etiketlenmiş çocukların tıkandığı noktadır bu. 
Düşünmesi için zaman tanıyın.
"İstersen odana git ve biraz düşün sonra bu konuşmaya devam edelim" 

Ve mutlaka arayı çok açmadan konuşmaya devam edin. Sorularınızla çocuğu yönlendirin. Sonunda yaptığı hataları kendi kendine tespit etmesini sağlayın. 

-Bir sonraki aşama; tatili planlamak. 

Öyle bol keseden cezalar atmayın. 
"Sana tatil boyu oyun yok, televizyon yok, bilgisayar yok, bütün derslerini düzelteceksin."
Uygulayamazsınız. 
Uygulamayın da zaten. 
Bu çocuk derslerinde başarısız olmuş olsa bile, her gün kalkıp okula gitti mi, öyle ya da böyle bir emek harcadı mı, o zaman her insan gibi onun da dinlenmeye hakkı var. 
Gerçekçi beklentilerle ve bütün aile birlikte yapın tatil programınızı. 

"Bu dönem sorumluluklarını yeterince yerine getirmemişsin anlaşılan, dolayısıyla bu tatilde bunları telafi etmen de gerekecek" diyerek alın elinize kağıt kalemi, birlikte bir program yapın. 
Ve bu programa çocuğunuzun dinleneceği, sevdiği aktiviteleri yapabileceği, oyun oynayabileceği zamanları eklemeyi de unutmayın. 

-Seçenek sunun. 

Onu yapamazsın, bunu yasaklıyorum demek yerine kendi cezası konusunda bile çocuğunuza söz hakkı verin.

"Malum bir dönem boyu ders çalışman gereken zamanlarda televizyon izledin ve bilgisayar oynadın. Şimdi de bu sürelerden kısarak eksiklerini gidermen gerekecek. Sen hangisini tercih edersin?"

Tabi ki isyanlar olabilir. 
Siz kararlı, net ama uzlaşıya açık bir tavır takının, çocuğunuz da isyan ya da ağlamalarla sizin tavrınızı değiştiremeyeceğini bilsin. 
Aksi halde "beni kimse anlamıyor" yakarışlarından başka bir şey olmaz elinizde. 

-Programa sadık kalın. 

Bunca emek verip bir program çizdikten sonra iki günde ipin ucunu kaçırmayın. Taviz vermeyin. 
Zaten bu sonuç gösteriyor ki, dönem boyu siz de söylenmek, "karne gelsin göreceğiz" demekten öteye gidememişsiniz. 
Aynı hataya tekrar düşmeyin. 
Söylenmek, bağırmak, çağırmak sonuç üzerinde olumlu bir etki sağlamıyor görmüş oldunuz zaten, seçenekler sunarak, çocuğunuza kendi hatasının bedelini ödetmeniz gerekiyor.
Örneğin programladığınız sürede ders çalışamadıysa o gün, eksik kalan süreyi bir günde ya da birkaç güne bölerek tamamlamasını sağlayın. 

Bunlara dikkat etmeniz işleri kolaylaştırır elbet ama hepsinden daha önemli bir nokta var. İzin verin de çocuğunuz bu yaz doya doya 'çocuk' olsun. Oynasın, gülsün, gezsin, tozsun. Elbet yetenekleri çerçevesinde yönlendireceksiniz ama ipin ucunu kaçırıp da kurstan kursa sürüklemeyin artık şu evlatları. Sadece sokakta oynamanın tadını da alsın bu nesil. İlla bir yere götürecekseniz, ormana(tabi hala bulabilirseniz) götürün arada, bırakın ağaca tırmansın, bir kamlumbağa, bir kirpiyi canlı canlı görsün! 

Son olarak bir de işin diğer boyutu var, değinmeden bitirmeyelim. 
Çocuk başarılıysa her şey daha kolaydır. 
Oysa anne baba olarak bu konuda da dikkat etmemiz gerekenler var. 
Başarıları takdir etmek konusunda aşırıya kaçarsanız, çocuk bu ilgili sürdürebilmek adına sürekli başarılı olması gerektiğine inanabilir. 
Ve en iyi olmak için aşırı çaba, insanı, hele de bir çocuğu çok yorabilir. 
Sadece başarıya odaklı insanlar en ufak bir aksilikte yıkılır, hatadan ders alıp yeniden yürümeyi çoğu
zaman beceremezler.
O yüzden en baştan kendimize sorup yolumuza öyle devam etmeliyiz,
Çocuklarımızı sadece başarılı birer yetişkin olarak mı görmeyi isteriz?
Yoksa elinden geleni yapan ama her şeyden önce mutlu bir insan mı?
Karar sizin..

Psikolog Irmak Gürcan Kerimoğlu 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder